12 Aralık 2021 Pazar

Kara Boşluk (Alternatif Başlık: Duygularımın Psikosomatik Belirtileri)


Kalpte büyük bir yara

Midede ağrı, gözde yaş

Hastalık sardı dünyamı

Öyle bir hastalık ki, gözümün önü kara

Geleceğim boşluk.


Mevsimler yok artık

Yağmur yok, kar yok

Güneş yok, rüzgar yok

Geçmişim kara delik


-Bugün bir cafenin tuvaletinde ağladım.



7 Aralık 2021 Salı

Kimseye Yetememek

 


Kimseye yetemiyoruz. Kimseye.

Hele ben. Yetebildiğim hiçbir alan yok. Kendime yetemiyorum. Derslerime yetemiyorum. Projelere yetemiyorum. Aileme yetemiyorum. Arkadaşlarıma yetmeyle ilgili bir derdim yok çünkü artık arkadaşlarımla buluşmuyor, yeni arkadaşlar edinmiyorum. 

Parasal anlamda da yetemiyorum. Yetirmeye çabalıyorum ama işe yaramıyor. Oradan oraya o ödemeyi yap buradan buraya bu ödemeyi yap. Yetmiyor. 

Ağlamak istiyorum, uzun süredir ağlamamıştım. Gerçi ağlayacak yer de yok.

21 Kasım 2021 Pazar

Başkasının Gözünden Kendini Nasıl Tanımlarsın?

  


    Uzun süredir bir birey olarak kendimin diğer insanların gözünde nasıl bir ifadeyle canlandığımı merak ediyordum. Şimdilerde cevabını bulduğumu düşündüğüm bu soru son zamanlarda canımı yakmaya başladı. 

    Önce cevap üzerine konuşalım.

    Liseye geçtikten sonra ailemde rolüm biraz farklılaştı. Evdeki parayı idare eden, önemli işleri halleden ve genel olarak evin dışarı ile ilişkilerini düzenleyen bir fonksiyona büründü. Lisenin sonlanması, annemin hastalanması ve babamın evde çok vakit geçirmemesi üzerine bu rollere anne-babalık rolleri de eklendi. Şu anda çok da iyi idare edemediğimi düşündüğüm kardeşlerimin anne-babası olmamın yanına bir süre sonra kendi anne babamın, anne-babası olmak gibi bir hataya düştüm. Üniversite ve evden ayrılmak konuları iyice somutlaşmadan bunu bir güç olarak görürdüm. Daha o yaşlarda ailemde arkadaşlarımdan çok daha farklı bir role bürünmüş ve kendimce işi de iyi idare ediyor olmuştum. Üniversite sınavlarından sonra ışığın sonunda evden ayrılmak görününce içimde bir kaygı oluşmaya başladı. Ben olmazsam ne yapacaklar ya ben yokken birbirlerine zarar verirlerse (sadece anne-baba değil hava yastığıydım aynı zamanda) ya şöyle olursa ya böyle olursa. Onların bana bir bağımlılık geliştirmelerine sebep olmakla birlikte bir de ben onlar üzerinde bir hakimiyet kurarak aslında kendimi gerçekleştirmeye çalışıyordum..

    Uzun hesaplaşmalar sonucunda evden ayrılmanın, onları birbirleri ile baş başa bırakmanın hem sorumluluklarımı hafifleteceği düşüncesiyle hem de onların birbirlerine yakınlaşacağı umuduyla en doğru yol olduğuna karar verdim. Ve sonuç olarak Eskişehir'deydim. Ama işler düşündüğüm gibi gitmedi tabii. İlk yıl benim için bir faciaydı. Yolun sonunda sinir krizleri, endişe, içten içe beni yiyip bitiren öfke ve aile üyelerine oluşturduğum nefretle karşılaştım. Benim bile hatırlamak istemediğim ayrıntılarla sizleri boğmak istemiyorum ama en sonunda mahvolmuş bir vaziyetteydim. Kendimden geçmiş, başkaları için yaşıyor olmuştum. Ailemi içimden dışarı almış, farklı bir konuma yerleştirmiş ve onları orada, kendimi unutarak, beslemeye devam etmiştim...

    Bunun farkına varıyor ama içten içe inkar ediyordum elbette. Sonra yarı-profesyonel bir yardım alma kararı aldım. Üst sınıflardan birinden psikolojik danışma aldım. O süreçte kendimi ailemden ne kadar soyutladığımı, onların gözünde kendimi evdeki bir nesne olarak tanımladığımı- ki bilirsiniz evdeki eşyalar lazım oldukça kullanılır, çok çok özel değilse bu nesnelerle duygusal bir bağ kurulmaz- fark ettim. Evdeki fonksiyonum buydu artık. Lazım olduğunda işlere koşturan, ailesiyle iletişim bile kuramayan ve onlardan nefret edecek boyuta gelen biri. O süreçte yine kendi bireyselliğime ne kadar değer verdiğimi gördüm. Hayallerim hep beni merkeze alan hayallerdi. Yanımda kimse yoktu. Çevremdekiler sadece çevremde olan ben istersem etkileşime gireceğim kişilerdi. Evde yalnızdım, işte yalnızdım, sinamada, cafede, yürüken, koşarken, gezerken yalnızdım. Bunu düşünmek beni heyecanlandırıyor ve coşkuya boğuyordu. Hala öyle gerçi. Bir tek şey dışında.

    Artık sadece ailemin nezdinde değil genel olarak insanların gözünde kendimi bir nesne olarak tanımlıyorum. Neredeyse kimseyle derin bağlar kuramıyorum... Tek bir insan dışında (Tavuk), ve belki biraz da Puf, diğer herkes sanki benimle bir işleri olduğu için iletişim kuruyormuş gibi hissediyorum. 

    Cevap bu. Ben herkesin gözünde "işe yarar bir nesneyim". 

    Bu durum gerçekten canımı çok fena sıkıyor. Artık kurduğum hiçbir arkadaşlık ilişkisini dostane olarak tanımlayamıyorum. Herkesin benden bir beklentisi olduğunu ve bir çıkar uğruna benimle iletişime geçtiğini düşünüyorum. Her masumane gözüken hareketin altında bir şey arıyorum. Arkadaşımın flört olarak tanımladığı bir şeyi ben "yok yavru şu işini yaptıracak da ondan" diye yalanlıyorum. Hayatımı çok etkilemiyor bu durum ama duygu dünyamı yıkmaya başladı. Duygularını uzun zamandır unutmaya çalışan ve yeni yeni bu yapının önemini anlayıp tekrar kurmaya çalışan biri olarak içine düşmek üzere olduğum çukur beni endişelendiriyor...







 

5 Mayıs 2021 Çarşamba

Bir Yılda Hayatımda Neler Değişti?- Mim

 

     Sanırım uzun zamandır mim yapmıyorum. Şu aralar da sık sık okuduğum bir mim var, en son Kağıttan Dünyam'ın yazısını da okuyunca ben de artık yazayım dedim. Canım çekti galiba 😁

     Başlıktan da anlayacağınız gibi mimin konusu son bir yılda hayatımızın nasıl değiştiğiyle alakalı. Ben çok heyecanlıyım sorular için, o zamann başlıyorumm.



1- Geçen sene olmasını istediğim yerde miyim?

     Koca bir hayır. Bu yıl 3. sınıf olduğum için mesleğimle ilgili pek çok şey yaparım diye düşünmüştüm. Dahil olmak istediğim bazı dernekler ve staj programları vardı. Bir de kendi arkadaşlarımın yanında olmak isterdim.

2- Son 1 yıl iyi mi geçti yoksa kötü mü?

    Hayatımın en kötü dönemlerini bu son 1 yıl içerisinde yaşadım. Bu kadar çok korkuyu ve endişeyi aynı anda hiç hissetmemiştim. Tabii utancı da. Ama artık her şeyi arkamda bırakmaya ve bu durumlara bir daha düşmemek için dua etmeye çalışıyorum. Onun dışında... yine kötü geçti. Her zaman olduğu gibi planlarım sık sık suya düştü. Evde bulunmak da beni çok yordu. Eskişehir'deyken yine ara ara kafa dinleyebiliyordum  ama evde ailemle olunca başımı kaldırmaya vaktim olmadı çoğu zaman. Geçen annemler "Sen olmasan bu yıl ne yapacaktık." dediler. Eskiden olsa bu bana gurur verirdi. Şu an usanmışlıkla beraber hissizlik var.  

3- Hedeflerimi gerçekleştirebildim mi?

    Yukarıda da az buçuk dedim zaten hedeflerimi gerçekleştiremediğimi. Belki bi ufak notlarımla ilgili hedefimi gerçekleştirdim diyebilirim. Ortalamamı epey bir yükselttim. Gerçi bu dönem için aynı şeyi söyleyemeyeceğim galiba. Bazı derslerden kalma ihtimalim bile var. İlkay gibi 2021'i baz alırsam eğer, yine hedeflerimin çoğunu saldığımı görüyorum. 

4- Neler öğrendim?

    Çoğu blogcu bu soruya "sağlığın önemi" tarzında cevaplar vermiş. Bizim evde ayda en az 2- 3 kere hastaneye gidildiği için bu anlamda benim için değişen bir şey olmadı. Ama kendimle ilgili zaten bildiğim bir şey pekişti. Kesinlikle kendi alanıma, kendi evime sahip olmalıyım. Yeni olarak... sadece amigurumi yapmayı öğrendim. Şimdi kendime bir çanta örmeye çalışıyorum beğenirsem burada da paylaşırım.

5- Neler deneyimledim?

    Düşünüyorum.. online olan her şeyi deneyimledim ben de hepiniz gibi. Sonra ailemle daha sık aynı ortamda olmayı deneyimledim, onlarla iletişim kurmaya çalışmayı deneyimledim. Ha bir de üst sınıflardan danışma aldım. Bu da benim için güzel bir deneyim oldu.

6- Kendimi daha mı yaşlı hissediyorum yoksa genç mi?

    Ben zaten uzun süredir içimde 90 yaşında bir nene taşıyorum. Haliyle bu nene biraz daha yaşlandı. Bu durumu çok yadırgamıyorum doğrusu.

7- 1 yıl sonra nerede olmayı umuyorum?

    Canım Eskişehir'de. Okulumu, arkadaşlarımı, 3 kişiyle aynı odada kaldığım yurdu bile dehşet derecede özledim. 


    Ben biraz kısa cevaplar verdim sanırım sorulara ama bu durum kanayan yaram olduğu için hep olumsuz şeyler düşündüm. O yüzden olsa gerek uzun uzun anlatasım da gelmedi. Neyse, anlayacağınız bende durumlar böyle, sizde nasıl? Okuyup bu mimi yapmak isteyen herkesi mimledim. 



29 Nisan 2021 Perşembe

Kitap Yorumu: Momo (BCP Nisan)

 

    Herkese merhaba, yine bir BCP gününe hoş geldiniz! 

    Bugün sizlere BCP kapsamında çok ama çok güzel bir kitap olan "Momo"yu tanıtmaya geldim. Aslında bu kitabı daha önce okumuştum, bu ay vizelerim olduğundan -hayatımın en uzun vize dönemiydi gerçekten ve hala bitmedi...- ve ödevlerim için hunharca okuma yaptığımdan başka şeyler okumaya pek vaktim kalmadı. Ben de ilk okuduğum sırada yorumunu yazmayı düşündüğüm bu kitabı seçtim. -BCP'nin böyle artıları da var, yazmak istediğim ama yazmadığım kitap-film-dizi vb. yorumlarını yazabiliyorum-. Bu ayın teması "çocuk, aile, dostluk"du. Momo bu temaya cuk oturan bir kitap!

   Ana kahramanımız Momo evi, ailesi olmayan küçük bir kızdır. Şehirdeki tiyatro harabelerinde yaşamaktadır. "Gerçekten dinlemek" gibi müthiş bir yeteneği olduğundan o civardaki bütün insanlar onunla arkadaş olmuştur. Harabeleri onun için yaşanılacak bir yere dönüştürmüş, hiçbir akşam onu yalnız bırakmamışlardır. 

    Bu kasabadaki insanlarla öyle güzel bir iletişimi vardır ki herkes ona hikayesini anlatmaya gelir. Çocuklar onunlayken daha zevkli oyunlar oynar, konuşmayanların dili açılır. 

<<"Ben biliyorum," dedi, sesi kız sesini andıran tombul bir oğlan. "Bu tiyatro kocaman bir gemi olsun, biz de bilinmeyen denizlere açılıp maceralar yaşayalım. Ben kaptanım, sen birinci dümencisin, sen doğa bilimci bir profesörsün; bu da bir bilimsel araştırma gezisiymiş, tamam mı? Ötekiler de tayfa olur."

    "Peki, biz kızlar ne olacağız?"

    "Kız tayfalar olursunuz. Bu geleceğin gemisi.">>

    Bu güzel ve eğlenceli günlerin ardından kentte tuhaf olaylar olmaya başlar. Dostları Momo'yu ziyaret etmeyi bırakır. Hatta hobilerini, çocuklarına ayırdıkları vakti, arkadaşlarına olan ziyaretleri... Bu işte sadece Momo'nun hatırlayabildiği "Duman Adamların" parmağı vardır.

<<Günlük yaşam içinde çok büyük bir sır vardır. Herkesin bunda payı bulunur ve herkes onu bilir, ama pek az kimse bu konuya kafa yorar. Çoğu kimse onu olduğu gibi benimser ve ona asla şaşırmaz. Bu büyük sır, zamandır.>>

İşte bu tatlı kızımız, Hora Usta ve Kassiopeia'nın yardımıyla bu Duman Adamlarla savaşacaktır!

<<"Çok pahalı olduğu halde bana bu radyoyu bile aldılar. Bu beni çok sevdiklerinin ispatı değil mi?">>


   Momo'nun arkadaşlarından, onların özelliklerinden bahsetmeyi çok isterdim aslında ama bu kitabı şiddetle okumanızı tavsiye ettiğimden bu tatlı arkadaşları kendiniz, okumanın akışı içinde tanısanız çok daha zevkli olur bence. 

   Bu arada Momo aslında bir çocuk kitabı. Ama bence Küçük Prens'de olduğu gibi bütün yetişkinlerin okuması gereken harika bir kitap. Anlatılanlar o kadar tanıdık ve anlatan o kadar iyi anlatmış ki kolay kolay kitap beğenmeyen Tavuk (en yakın arkadaşım) bile çok sevdi. 

    Demem o ki, okuyun!

   

21 Nisan 2021 Çarşamba

Bu Yıl İzlediğim 10 Film

     Merhabalar, bugün sizlere bu yılın başından beri izlediğim 10 filmden bahsetmeye geldim. Hatırlarsanız şurada yıllık hedeflerimden söz etmiştim. Hedeflerim arasında bu yıl 40 film izlemek de vardı. Normalde yıl sonunda hepsini toplu yayınlamayı planlamıştım ama öyle çok uzun olacağından aklıma izledikçe 10'ar 10'ar paylaşmak geldi. -Bunun okuduğum kitaplar versiyonunu da yapmak istiyorum- Gerçekten çok güzel filmler izledim, yavaştan başlayalım mı?


1- Yürüyen Şato

    Daha önce bunu birkaç kez dile getirmiş olmam lazım. Benim en en en sevdiğim film Yürüyen Şato. Yılda birkaç kez izlerim. En böyle hiçbir şey yapmak istemediğim zamanlarda beni bulunduğum ruh halinden çıkarır. Bu yıl da şimdiden 2 kez izlemişim. Çok uzun olmamakla birlikte şuraya yorumunu yazmıştım. Merak ederseniz okuyabilirsiniz.


2- Ucitelka (Öğretmen)

    Hayatımda ilk defa böyle bir öğretmen filmi izledim. Bu temalı filmleri severim, genelde kaliteli de olurlar. Bu film de kaliteliydi ama başrolümüz "kötü öğretmen" kategorisindendi. Yaptığı şeyler, velileri kullanması çok iğrençti. Sonunu çok merak ediyordum -spoiler olduğu için beyazla yazıyorum merak ederseniz üzerini işaretleyip okuyabilirsiniz- öğrencisi intihara kalkışınca biraz olsun değişir diye düşünmüştüm ama filmin sonunda hiçbir şey değişmemiş şekilde çıktı karşımıza çok şaşırdım. İzlenilebilir bir film, belki biraz yavaş ilerlediği için sıkılanlar olabilir ama dediğim gibi kaliteli sayılırdı


3- Bir Zamanlar Anadoluda

    Bir "Nuri Bilge Ceylan" filmi..  İlk kez bu yönetmenin bir filmini izledim. Kardeşim izlerken benim de izlememi istedi. Korku filmi sanmış. Öyle de bir havası vardı. Baya ödüllü bir filmmiş ama benim vizyonsuzluğum sanırım çok sevemedim. Ama millet bayılsın diye de yapılmamış gibi zaten. İzleyin der miyim? Yani bundan önce önereceğim çok daha fazla film var.


4- Get Out

    Beğendiğim bir gerilim filmi oldu. Şaşırtan unsurları vardı, neresinden tutsam spoiler olacağı için sadece filmin başındakileri anlatayım: Bir zenci çocuk ve bir beyaz kız sevgililer. Hafta sonu kızın ailesini ziyaret etmeye gidecekler. Çocuğun kızın ailesinin kendinden hoşlanmayacağı konusunda endişeleri var. Bakalım ziyaretinden memnun kalacak mı?

    Güzel bir filmdi bence, izlemeye değer. 


5- The Imitation Game- Enigma

    Blogları Canlandırma Projesi kapsamında izlediğim ve çok beğendiğim bir film. Ayrıntıları buradan okuyabilirsiniz.


6- Sihirli Kedi

    Küçük Evrenim'in BCP- Şubat ayı kapsamında yazdığı yazıda görüp listeme eklemiştim. Canım animasyon film izlemek isteyince aklıma direkt bu film geldi. Çok sevdim. Bir kediyi kurtardıktan sonra o kediyle evlenmek zorunda kalan Haru'nun bu durumdan kurtulmak için başka bir kedi olan Baronla geçirdiği macerayı anlatıyor. Çok tatlı bir hikayeydi, izlemenizi öneririm. Ayrıca daha fazla ayrıntı için Küçük Evrenim'in yazısını okuyabilirsiniz. Film kadar keyifliydi


7- Arkadaşımın Evi Nerede?

   Sınıf Yönetimi dersim için izlediğim bir filmdi. Açıkçası filme o gözle bakmadığım için hocanın istediği katkıyı veremedim derste ama izlemekten de memnun kaldım. İran yapımı bir film, o taraflardan çok film izlemediğim için benim adıma bir yenilik oldu. Filmde yanlışlıkla defterini aldığı arkadaşının evini arayan bir çocuğun birkaç saatini izliyoruz. Onunla birlikte endişelenip onunla birlikte korkmak güzeldi. İzlenilebilir.


8- Real Steel

    Çok çok çok tatlı bir hikaye daha. İnsan boksunun yerini robot boksuna bıraktığı bir zamanda geçiyor. Robot boksu sayesinde baba oğul olma yolunda ilerleyen iki küçük adamın (zaman zaman baba küçük bir çocuk gibi, çocuk da koca bir adam gibi davrandığı için bu tabir bence cuk oturdu) ve filmdeki en sevimli varlık olan Atom'un macerasını izliyoruz. İzleyiniz sayın okuyucu, bence pişman olmazsınız.


9- Wolf Children

    Bu filmi de yine BCP kapsamında yazılan bir yazı sayesinde öğrendim -ne kadar hoş bir proje değil mi-. Beş Senede Devrialem mart ayı için bu filmi izleyip bizlere önermişti. Bir şeyler izlemek isteyince aklıma geldi dedim ben buna bir bakayım. Nasıl denir.. çok naif bir hikayeydi. Hana'nın çocukları için didinip çalışması, benliklerini daha özgürce yaşayabilmeleri adına taşınması.. Benlik demişken söylemeyi unutmayayım. Film bir kurtadama aşık olan Hana'nın çocuklarıyla bir başına kalmasını ve çocuklarının benliklerini bulması için yaptıklarını anlatıyor. Her ne kadar sonu beni üzmüş olsa da güzel bir animasyon filmdi. İzleyiniz. 

   Film adına daha fazla şey okumak için sizi Beş Senede Devrialem'in keyifli yazısına alayım.


10- Gunjan Saxena- The Kargil Girl

    Daha dün izlediğim, izlerken bir kadın olarak gururlandığım Hintli yapım The Kargil Girl.. Hindistan'ın ilk kadın Hava Kuvvetleri subayı Gunjan Saxena'nın anlatıldığı biyografik bir film. Kendisi aslında pilot olmak istemiş ama bazı şeylerden ötürü kendini Hava Kuvvetleri'nde bulmuş. Hem seyir zevki yüksek bir filmdi hem hikaye olarak oldukça tatmin ediciydi. Hele babası, sırf onun için izlenir bu film. Yani izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Hatta kız veya erkek çocuğunuz varsa kesinlikle onunla birlikte izleyin. Ben olur da bir gün evlenir ve çocuğum olursa ona izletmeyi düşünüyorum.


  Siz hangisini izlediniz ya da hangisini izlemeyi düşünürsünüz? Yorumlarda belirtmeyi unutmayın, okuduğunuz için teşekkürler.

    


17 Nisan 2021 Cumartesi

Kitap Alışverişim ve 2 Güzel Haber

 


   Merhabalar, birkaç aydır kitap alış verişi yapmıyordum. Hatta bu yıl elime geçen çoğu kitap ya bir çekilişten çıkma, ya arkadaşımdan alma ((Ders kitaplarım dışında, ders kitaplarına deli para döktüm..). Sanırım en son geçen dönemin başında kız kardeşimle birlikte bir alış veriş yapmıştık ama o zaman da çok kitap almamıştım kendime diye hatırlıyorum. Geçtiğimiz perşembe bir ders kitabı almam gerekti onun yanında da birkaç kitap söyledim, bugün sizlere yeni kitaplarımın gelmesinden dolayı duyduğum heyecanı paylaşmaya geldim.



   Alış verişi yapmama sebebiyet veren kitabımız Yalom'un "Grup Psikoterapisinin Teori ve Pratiği" adlı eseridir. Daha önce bahsetmiştim ama yeni takipçilerim bilmeyebilir, ben Psikolojik Danışmanlık öğrencisiyim. Bu dönem Grupla Psikolojik Danışma diye çok önemli bir dersimiz var. Bu kitabı o ders için aldım. Hoca istediği için almış gibi oldum ama aslında Yalom'un otobiyografi kitabı ''Bir Psikiyatristin Anıları"nı okuduğumdan beri almak istiyordum. Gerçi o kitaptan sonra Yalom'un bütün kitaplarını almak istiyorum ya neyse, her şey sırayla..

    
    Kırmızı Pazartesi uzun zamandır listemde olan bir kitaptı. Çok uzun zamandır da sepetimdeydi. Artık elimde olmasının vakti gelmişti bence. Ama gelince çok şaşırdım çünkü 100 sayfalık ip incecik bir kitap çıktı. Nedense aklımda kalın bir kitap şeklinde kalmış. Acaba kısaltılmış versiyonunu mu aldım diye endişelendim. Şöyle bi başka sitelere bakınca da kitabın gerçekten 100 sayfa olduğunu gördüm. Olsun, okumak için heyecanlıyım.


    Lisedeyken klasik eserleri okumayı çok sevmezdim, daha fantastik, distopik kitaplara karşı bir ilgim vardı ama üniversiteye geçtiğimden beri neredeyse sadece klasik, felsefik, psikolojik vb. kitaplar okuyorum. Romanlar da yine kültleşmiş romanlar ya da önemli yazarların romanları şeklinde. Bu durumdan memnunum aslında çünkü bunları okumak bana zevk ve şevk veriyor. Dostoyevski de okumaya başladım. Budala'yla başlamıştım sanırım, çok olmasa da beğendiğim bir kitap olmuştu. (Arkadaşım Budala'ya bayılıyor o yüzden bir şeyleri eksik okumuş gibi hissediyorum, tekrar okunacaklar listeme aldım bu yüzden) En son Arrakis'in etkinliğinden kazandığım "Beyaz Geceler"i okudum. O bitince de kültleşmiş bir Dostoyevski romanı olan "Suç ve Ceza"yı okumanın da vakti geldi diye düşündüm. 


    
    Bu kitap da aslında ileride yapacağım mesleği daha iyi yapmak adında okumak istediğim bir kitap. Üniversitenin 2. yılı çok sevdiğim bir hocam önermişti. Okumak bu güne nasipmiş. 



    Bu kitabı Tiyatroyla ilgilenen kardeşim istedi. Açıkçası kitap okuma alışkanlığı olmayan biri. Son aldığım kitapların üzerinden kaç zaman geçti hala okumadı. Ama kitap alırken ona haber vermezsem kızacağı için istediği bir kitap olup olmadığını sordum. Aldı dizlerinin üzerine bilgisayarı "tiyatro" diye arttı ve muhtemelen görüntüsünden ötürü alttı sepete. Kitabın tiyatroyla alakası yok bu arada.. Sanırım çocuklara biyoloji öğretmeyi zevkli hale getirmek için yazılan bir kitap. İçinde çok tatlı çizimler var insan vücudunu anlatan. Aldık madem okuruz, eğlenceliye benziyor.


    Yine kardeşim istediği için aldığım bir kitap. Muhtemelen ben okumam. Muhtemelen o da okumayacak...

Kitaplarım bu kadardı. Şimdi gelelim güzel haberlere. İlki bazı sıkıntılardan ötürü almakta epey geciktiğim "ehliyetim"in bugün kapıma gelmesi -yeeeeeeey-. En son şu yazımda direksiyon kursumdan ve araba kullanmaktan bahsetmiştim, araya bu kadar süre girdiğine bakmayın tek seferde aldım ehliyeti. 

   İkinci güzel haber de Yumak'ın evine geri dönmesi -tekrar yeeeeeeey-. Daha dün geldi. Bugün 1 ay olacaktı. Gerçekten bulmak ve geri almak için çok uğraştık. En sonunda bi şekilde -burada çok fazla aksiyon var- satıldığı şahısları bulup geri satın aldık. Yumağın çalınması beni gerçekten çok etkilemişti modum tekrar yerine geldi. Bulunması için dua eden ve güzel temennilerde bulunan herkese çok teşekkür ederim.

    Böyle güzel iki haberden sonra sizlerin de hayatta güzel haberler almanızı diliyor ve yazıma son veriyorum kendinize dikkat edin, hayırlı Ramazanlar.






29 Mart 2021 Pazartesi

Kitap Yorumu: Jan Dark (BCP Mart)

 

   Merhabalar, bugün size Blogları Canlandırma Projesi kapsamında bir kitabı tanıtmaya geldim. Bu ayın teması 8 Mart Dünya Kadınlar Gününden ötürü ''kadın''dı. Ben de sizlere bir kadının yazdığı kahramanı da bir kadın olan ''Kutsal Bakire Jan Dark -Yaşamı ve Ölümü-'' adlı kitabı tanıtacağım. Okuyalı aslında epey oldu aslında ama bu ay yeni bir şeyler okuyup izleyemediğimden -maalesef  YİNE hayatımda kötü şeyler oluyor. Tam işler güzelleşmeye başladı derken bu sefer de köpeğim Yumak çalındı :(- ve bu kadını da tanıtmak istediğimden ayrıca da bir filmi olduğundan en doğru seçeneğin bu kitap olduğunu düşündüm. 

   Bu zamana kadar yazılmış bütün BCP yazılarına Okurix'in bloğundan ulaşabileceğinizi de ekleyip yavaştan kitaba geçeyim.


   Margaret Oliphant bir tarih ve roman yazarıymış. Bu kitapta da hem tarihi bir şahsı anlatıyor hem de bunu yaparken roman havasıyla okuyucuya sunuyor. Kitaba konu olan karakter Jan Dark 15. yüzyılda yaşamış bir Fransız kahramanı. Kahraman bir kadın ve ona ihanet eden erkekler..

<<Yiyip içelim; çünkü yarın öleceğiz.>>

    Başa dönmem gerekirse Jan Dark Fransız köylerinden birinde dünyaya gelen çok küçük yaşlarda Tanrı'nın  azizlerinden vahiy almaya başlayan genç bir kız. O dönem Fransa çok kötü bir halde ve kral bir işe yaramıyor. Paris Fransızlar'ın elinde bile değil. Aslında elinde ama içinde yaşayan Fransızlar daha çok İngiliz yanlısı. Yani ilginç bir dönem. Karışık. O zamanlar Fransa'da bir kehanet var. Bir bakirenin gelip Fransa'yı bu halden kurtaracağına dair. Tam da beklenen zamanda tam da beklenen kalıba uygun bu kız da çıkıp geliyor bi' şekilde kralın önüne. Jan Dark'ın hikayesi de böylece yazılmaya başlanıyor. 

<< Fakat sınırsız ve bilinçsiz neşe, kimi zaman kalbin kaygısızlığından değil; tersine ümitsizlikten kaynaklanır.>>

    Jan Dark'ın aldığı vahiyler, gördüğü azizler şöyle bir yana dursun bence okunması gereken hikayelerden biriydi. Beni oldukça etkiledi. Tek bir damla kan dökmeden (kendi kılıcını kullanmıyor) savaşta kazandığı zaferler, sadece Tanrı'nın önünde diz çökmesi sadece ona hesap vermesi, aklına koyduklarından dönmemesi ve doğru bildiği yolda at sürmesi kesinlikle ilham vericiydi. 

<<Kalbi her  zaman merhamet doluydu. Hep meleklerin tarafındaydı; fakat barış meleği değil, savaş meleğinin.>>

    Kitap genel anlamda dönemdeki tarihi olaylardan, insanların yaşamlarından, soyluların yaşamından savaşlardan vb. pek çok görüntüyü gözlerimizin önüne getiriyor. Açıkçası eğer olaylar doğruysa - ki Margaret Oliphant sağlam kaynaklar kullanmış yazarken- (Jan Dark'ın gördüğü azizlerden değil kralın, silah arkadaşlarının ve arkadaşlarının yaptıklarından daha doğrusu yapmadıklarından bahsediyorum) kalbim çok kırıldı. Jan Dark kesinlikle hak etmediği bir şekilde öldü. Ölümü de zaten vahşeti herkes tarafından bilinen Engizisyon Mahkemeleri'nin elinden oldu. 



    Bir de posteri bu olan güzel bir film var. Kitap kadar ayrıntılı ve yoğun değil elbette ama izlemesi keyifli bir filmdi. Sonuyla ilgili hoşlanmadığım şeyler vardı aslında ama filmin kalitesini etkilememişti. Kitapta okuduğumdan biraz farklı olduğu için sevmemiştim.


    Kitabı okuyun ya da okumayın diye bir önerim yok aslında ama denk gelirseniz de bir bakın derim. Açıkçası ben bu kadının hikayesini bildiğim için kendimi iyi hissediyorum. Çünkü kitaptan sonra birkaç defa başka kaynaklarda, romanlarda adının geçtiğini gördüm, biliyor olmak da hoşuma gitti. 

    Bu ayki yazım da buydu. Ruh halim o kadar gel-gitli ki yazı yazamıyorum ama bu yazı dışında hiçbir yazı yazamamanın da hüznünü yaşıyorum. Yine de gitmedim, buraya tutunmaya devam edeceğim o yüzden bu projeye dört elle sarılmış bir vaziyette devam ediyorum. Umarım yazımdan keyif almışsınızdır. Görüşmek üzere. 



8 Mart 2021 Pazartesi

Dizi Yorumu: The Uncanny Counter (BCP Şubat)



    Bu ay BCP için çok severek izlediğim bir diziyi tanıtmaya geldim. Maalesef bu ay da başka okumalarım olduğu için temaya uygun bir kitap okuyamadım. Ama bin yıldır bitiremediğim kitap (Sefiller 2. cilt, 1. cilt kadar hızlı okuyamadım maalesef.  Kitap bitmeyince de hiçbir şey yapasım gelmedi çok tıkanık hissettim, o yüzden uzun zamandır bloga yazı yazamıyordum) bittiğine göre bu konuda biraz daha serbest olabileceğim.   


    Bu ayki temamız ''Uzak Doğu''ydu. Ben bir Kore dizisi izlemeyi tercih ettim. Tanıtacağım dizi başlıktan da gördüğünüz gibi The Uncanny Counter. Counterlar kötü ruhlarla savaşan ''Yung'' ve ''Dünya'' arasındaki dengeyi koruyan savaşçılar. Haliyle süper güçleri var, diğer insanlara göre daha güçlü kuvvetliler, hızlılar vb. Nasıl seçildikleri konusunda güzel bir nüans var o yüzden burada söylemek istemiyorum. Grup halinde takılıyorlar, bazı özel yetenekleri de var, bu yetenekler genellikle Counter'ın kişiliğiyle bağlantılı. 

    Bir webtoon'dan uyarlanmış Netflix dizisi. Netflix'in çektiği Kore dizilerini genellikle beğeniyorum bunda da güzel iş çıkartılmış bence. ''Çok kötü olmuş'' dediğim sahne yoktu. Bazı doğaüstü itemler dışında görüntünün rahatsız ettiği kısımlar da olmadı.

    Dizi Counterlarla ilgili kafamızda çok soru işareti bırakmıyor lakin diğer karakterlerden biraz daha ön plana çıkan So Moonla ilgili bazı boşluklar var bence (ya da ben fark etmedim bilemiyorum) ama yine de karakterler güzel işlenmişti.

    Özellikle 4 karakterimiz öne çıkıyor. Tabii başka Counterlar da görüyoruz dizide ama ana karakterler bunlar. O zaman ufaktan karakterlere geçeyim. 


So Moon


    Hikaye genellikle So Moon etrafında şekilleniyor. Dediğim gibi Counterlığıyla ilgili kafamda bazı boşluklar olsa da iyi işlenmiş bir karakter. Dizi boyunca karakterlerin olgunlaşmasını ve gelişmesini görmek izlemeyi en sevdiğim şeydir bu anlamda beni oldukça tatmin etti. Sevimli, hayat dolu, eğlenceli ama yaralarla dolu bir geçmişi olan So Moon bazen çok güçlü bazen de çok kırılgandı. Karakteri yaşına ve yaşadıklarına uygun bir şekilde giydirmişler (kişilik anlamında) bu yüzden çok sevdim. Sanırım burada övgüyü webtoonun yazarı hak ediyor. Webtoon'u okumadım ama ilerde belki okurum, eminim izlemesi kadar okuması de eğlenceli olur. 
    Bir de oyuncuyla ilgili bir paragraf açayım. Jo Byeon Gyu'nun izlediğim bir kaç dizisi vardı. Bunlardan en sevdiğim ''Hot Stove League''dir. Orda da çok tatlı bir karakteri canlandırıyordu ama buradaki gibi liseli bir öğrenci değildi. Şunu demek istiyorum. Liseli bir öğrenciyi de çok güzel bir şekilde oynadı bence. Yüzü zaten bunun için yeterli gençlikte. oyunculuğu, mimikleri falan da çok iyiydi. Duyguyu geçirdi yani o yüzden takipte kalacağım bu oyuncuyu da eminim ilerde güzel dizilerde görmeye devam edeceğiz.
    
Ga Mo Tak


    Ga Mo Tak da diziyi renklendiren, yaptıklarıyla güldüren ve güven veren bir karakter. Hafızasını kaybetmiş bu arada o yüzden Counter olduğu zamandan öncesini hatırlamıyor. Onunla ilgili olayları da zamanla öğreniyoruz. Hikayesi çok güzel değil ama güzel bir şekilde işlenmişti. Ortaya çıkanlar ''tamam dizi de bu da olmaz yani'' dedirtmedi. Dizilerde beni çok rahatsız eden bir durum var. Koreliler bunu yapmayı çok seviyor. Çok fazla tesadüf, rastlantı ve ''kader'' bağları ortaya çıkıyor. Burada da Ga Mo Tak ve bir karakterimiz arasında vardı ama en azından mantıklı bir şekilde işlendiği için rahatsız etmedi.  Bir de Ga Mo Tak adına çok üzüldüğüm bir bölüm var. Saçma olmamıştı ama ''bu da olmasaydı ne olacaktı be senarist'' dedirtti. 

Do Ha Na


    Dizide geçmişi güzel karakter yok maalesef. Kimseye söylemekten kaçındığı hatta kendisine bile hatırlatmayı sevmediği bir geçmişi var. Buna rağmen ya da bunun sayesinde güçlü bir duruşu gizemli bir havası var. So Moonla da izlemesi çok keyifli bir ilişkisi var. Kim Se Jong güzel bir performans çıkarmış. School 2017 de de kötü bir oyunculuğu yoktu ama ısınamamıştım. Belki diziyi sevmediğimdendir ama burada kanım da kaynadı.

Chu Mae Ok


    Dizimizin anneciği Chu Mae Ok. İlk bölümden beri en çok endişelendiğim karakterdi kendisi. Eğer izlemeye başlarsanız nedenini anlarsınız (olur da anlamazsanız gelin yorumlarda konuşalım). Dizide en sevmediğim konulardan biri saçlarıydı, keşke biraz daha doğal bir şekilde beyazlatsalarmış bazen gözümü rahatsız etti. Oğluyla ilgili güzel ve biraz da kalp kırıcı bir konu vardı. Onun dışında yine seveceğiniz, ısınacağınız bir karakter. 


     Burada bahsetmediğim ama diziye renk veren çok karakter var. So Moon'un arkadaşları, büyükanne ve büyükbabası, Counterların ortakları vs. Normalde de karakterleri anlatırken bilgi veririm ama bu dizide bence karakterlerle ilgili bütün bilgiler diziyi güzelleştiren ve izledikçe öğrenilmesi zevkli olacak parçalar bu yüzden daha çok bende bıraktıkları izlenimleri yazmak istedim. Kötü karakterler de gerçekten çok kötüydü ama şu an ismini hatırlayamadığım genç kötü karakter kalp ben <3 

     Bir de olması gerekenden çok geç bir süre sonra yazıyı yayınlayabildim bazı aksaklıklar çıktığı için. Umarım beğenmişsinizdir. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.

31 Ocak 2021 Pazar

Film Yorumu: The Imitation Game/ Enigma (BCP Ocak)

 

   Maalesef bir süredir yazı yazamıyorum çünkü finallerle meşguldüm. Gerçi 3-4 gündür boşum ama kendime ve bazı işlerime vakit ayırmak istedim. Kitap falan okudum yani bir de nerden çıktığını küfrede küfrede sorguladığım bir iş vardı onu hallettim , neyse ki bitti gitti.

   Bugün de Blogları Canlandırma Projesi'nin ilk yazısını yazmaya geldim. Açıkçası daha fazla film izleyebilir belki temaya uygun bir de kitap okuyabilirdim ama dediğim gibi vaktim yoktu. Ama bundan sonra proje için en az 1 tane film izlemeye ve 1 tane kitap okumaya çalışacağım.

    Bildiğiniz üzere bu ayın teması ''Umut- Başarı''ydı. Başarı temasına çok uygun olduğunu düşündüğüm ama izlerken insanlık adına umudumu bir tık kaybettiğim ''The Imıtation Game- Enigma''yı izledim. 

    Aslında bu filmi çok daha önce izlemem gerekiyordu ama nedense bir türlü elim gitmemişti. Bu temaya uygun bir film ararken internette ismine rastladım ve artık zamanı geldi dedim.

    Enigma'yı eminim hemen hemen herkes izlemiştir. Ya da en azından ucundan ne olduğunu biliyordur. Yine de biraz konusundan bahsedeyim.

   2. Dünya Savaşı'nda geçen ve Almanlar'ın kırılamaz şifresini yaptığı makine sayesinde çözen adamımız Alan Turing'in hayatına, o döneme ve savaşa farklı bir bakış atıyoruz. Özellikle Alan Turing'in duygu ve düşünce dünyasına giriyoruz. Ya da girmeye çalışıyoruz, oldukça zor bir beyni var çünkü. Benedickt Cumberbatch abimiz de çok iyi oynamış, benim için anlaması zor olan şeyleri söylerkenki heyecanını ekran başında o kadar iyi hissetim ki anlamadığım halde yaptıkları işten heyecan duydum. Özellikle bazı sahnelerde içimden bir şeyler kopuyor gibi hissettim. 


   Oyunculuk muhteşemdi, atmosfer çok iyiydi, ara ara sanırım gerçek görüntüler kullandılar filme çok yakışmıştı, Kısaca bir biyografi filmi ne kadar iyi olabilirse o kadar iyiydi bence. Çok popüler bir film olduğu için üzerinde de konuşmak yersiz geliyor gerçi ama benim gibi izlemeyenler varsa kesinlikle izlesin derim.

   Bu seferlik kısacık bir yazı oldu içime hiç sinmedi ama bir dahaki aya çok daha iyi hazırlanacağım emin olabilirsiniz. Görüşmek üzere.




16 Ocak 2021 Cumartesi

Blogları Canlandırma Projesi

 




Ben de çok güzel bir etkinliğe dahil oldum sonundaaa!! Buyurunuz bu etkinliğin ayrıntıları :


Merhaba Bloggerlar!

Bloglarını güncel tutmak isteyen ancak yazmaya üşenenler! "Ben öyle sıkıya gelemem. Kurallar beni boğar." diyen özgür ruhlar!

Tam size göre bir etkinlikle geldik.

Birkaç blogger arkadaşla blogları hareketlendirmek için bir etkinlik yapma kararı aldık. Bu etkinlik için her ay BCP (Blogları Canlandırma Projesi) grubu olarak bir tema belirliyoruz. O ay sonuna kadar temaya uygun olan bir kitap okuyabilir veya film, dizi izleyebilirsiniz. İsterseniz hem kitap okuyup hem de dizi, film izleyebilirsiniz. Bu size kalmış.

O ayın temasına uygun okuyup izlediklerimizin yorumlarını ayın sonunda yayınlayacağız.

Her ayın başında o ayın konusu hatırlatılacak. O ayki etkinliğe katılmak isteyenler bu etkinlik kapsamında yazılan yazıların yorum kısmına etkinlik kapsamında okuyup-izlediklerinin yazısının linklerini yorum olarak bırakabilir. Linkler ay sonunda yayınlanacak yazıya eklenecek ve diğer katılımcıların tema için okuyup izlediklerine toplu olarak ulaşabileceksiniz.

Katılmak isterseniz, yorum olarak katılacağını yazabilirsiniz ve etkinlik hakkında merak ettikleriniz varsa sorabilirsiniz. Bu sayede blog trafiğiniz arttığı gibi yeni blogları ve temaya uygun bilmediğiniz film-dizi-kitapları keşfedebilirsiniz.

Gelelim seçtiğimiz ilk temaya:

Zorlu geçen bir yılında ardından, "Yeni yılımız umutla başlasın. Başarılardan eksik kalmayalım." diye düşünerek temamızı UMUT-BAŞARI olarak seçtik. Özetle; isminde, konusunda umut ya da başarıyı çağrıştıran her şeyi ocak ayı için okuyup izleyebilirsiniz.

Yazılarınızı bizimle paylaşmayı unutmayın!

Bu etkinliğe katılacak bloggerlar:


1- Fulden Ufacık

2- Beautyandlifetr

3- Cahil Okur

4- Film Yabancı Dizi Anime ve Kitap

5- Kitap Tutkusu

6- One Better Day

7- Kütüphanemden Kitap Manzaraları

8- Fighting Blog

9- Okurix

10 - Ben Ölürsem Kitap Biter

11- Mini Hanok

12- Mor Düşler Kitaplığı

13- Nabrut Fıdıllıoğlu

14- Oradan Buradan Her Telden

15- Küçük Evren'im

16-Akela

17- Deep Tone

 18- Rüzgarla Birlikte 

19- Kavanozdaki Beyin- Sessizgemi

20- Vintage İnci

21- Delidumrul

22- Çatlak Büyücünün Not Defteri

23- Beş Senede Devrialem

24- Sade Soda

25- Hayalci

9 Ocak 2021 Cumartesi

Direksiyon Dersleri

 


  Geçtiğimiz hafta oldukça yoğundum. Sabahları derslere girdim sonra ödev yapmaya çalıştım, dizi izlemeye çalıştım, kitap okumaya çalıştım ve araba kullanmaya çalıştım...

   Çarşamba, perşembe ve cuma günleri 1 buçuk saatlik direksiyon dersi aldım. Bu yazının konusu da bu ki biraz hayal kırıklığı içeriyor.. İlk olarak direksiyon kursu öncesi araba kullanma çalışmalarımdan bahsedeyim.

  Bir- iki ay öncesinde erkek kardeşim bana biraz göstermeye başlamıştı. Araba nasıl kaldırılır, debriyaja ne zaman basılır, ''abla şu frene yumuşak bas!'' tarzında pek çok bilgi ve öneriyi kendisinden edindim. Bu yüzden sanırım ilk ders benim için oldukça rahat hoca için de oldukça beklenmedik geçmişti. İlk derste biraz araba kaldırma çalışması yaptık sonra direksiyon kullanımımı görmek için parkurlarda dolandık onu da beğenince dönüş falan yaptırdı. İlk ders olduğu için ne yapmam gerektiğini tabii bir bir söylüyordu ki bu da benim arabayı rahat kullanmama ön ayak oldu.

  2. gün ilk güne nispetle biraz daha stresli geçti benim için çünkü park etme kısmına geçtik. Yine ne yapmam gerektiğini harfi harfine söylediğinden oldukça rahattım..

  3. gün çok stresliydi. Bir yere kadar gerçekten arabayı kendim kullanıyor gibi hissettim. Parkurlara gelene kadar epey bir yolu, benim için kalabalık olan trafikte, oldukça rahat kat ettim. Ama ilk parkura, park kısmına gelince bende hatlar koptu. Hoca artık bana bıraktığı ve ne yapmam gerektiğini söylemediği için her şeyi birbirine karıştırdım. Bir süre sonra kendi kendime hatırlatmak için ne yaptığımı sesli söylemeye başladım bu sefer de hoca ''ezberleme'' dedi. Ben iyice gerildim. Sonra sağla solu da birbirine karıştırmaya başladım, gazda sıkıntı yaşadım, debriyaja basmayı unuttum, frene sert girdim ve birçok şey daha..

  Önümüzdeki çarşamba, perşembe, cuma tekrar derslerim var. Gittikçe ilerleyecekken gerilemiş gibi hissediyorum ama.. yaparım ya kardeşim bile kullanabiliyor sonuçta değil mi :) 




3 Ocak 2021 Pazar

2021 Hedefleri

 


  2021 hedeflerini koymak için biraz geç oldu sanırım ama bunları buraya kaydetmeden geçmek de istemedim.

 Çok bir hedefim de yok, zaten ilk defa böyle bir şey yapacağım için benim için yeterli oldu. O zaman neymiş hedeflerim ona geçelim:

1- 40 tane kitap oku.

  Kendimce çok kitap okuyan bir insanım. Ama hiç yılda kaç tane okumuşum saymamıştım. Kitap okumaya motive eder diye düşünüyorum. Yılın ilk kitabını da okudum (George Orwell- Hayvan Çiftliği) kaldı 39.

2- 40 tane film izle.

  Bazı dönemler oluyor ki haftada 5-6 film izleyebiliyorum. Bazen de haftalarca izlemiyorum. Buna bi' düzen getirmek istedim. Hem listemi de eritebilirim böylelikle galiba. 

3- Her hafta S. Dergisi'ne yazı yaz. 

  Kendi kimliğimle bir dergide gönüllü yazarlık yapmaya başladım. Yazı girmemiz için herhangi bir süre kısıtlaması yok ama ben her hafta yazı yazmak istiyorum. Böyle şeylerin devamlılığını sağlamakta çok zorlanıyorum. Birazcık da kurumsal bir yer olduğundan bu hedefime sağdık olmak istiyorum.

4- En az haftada 2 kez bloğa yazı gir.

  Bildiğiniz gibi çok fazla gel- git yaptım bloğa. Bu yıl bunu daha derli toplu bir şekilde yürütmek istiyorum. Liseden beri bu bloğa sahibim ama çok az emek harcadım gibime geliyor ve bu beni çok üzüyor. Bu yüzden bu hedefi gerçekleştirmek benim için çok önemeli.

5- Daha fazla ders çalış.

  Sınav haftasına bir iki hafta önce başlıyorum ders çalışmaya. Artık daha düzenli ders çalışmak istiyorum. Bunun nedeni not kaygısı değil. 3. sınıftayım ve mesleğim için çok önemli dersler alıyorum, bunlara daha hakim olmam gerekiyor.

6- Bloğa düşünce yazısı yaz.

  Bloğumun içeriği daha çok yaşadıklarım, filmler, kitaplar, müzik, dizi gibi biraz somut içerikler. Hiç bir konu hakkında düşüncemi belirtmek için yazı yazmamışım. Bu yüzden kendime bazı temalar belirleyip bunlar hakkında yazı yazmak istiyorum.

7- Para biriktir. 

  Yazları köpek gibi çalışıyorum ama günün sonunda 0 kuruşum olmuş oluyor. Bunun nedeni aileme vermem ama artık bunu yapmayı düşünmüyorum, en azından bu kadar çok vermeyeceğim kendime de ayıracağım. Şu an boğazıma kadar borç batağına düşmüş durumdayım önce onları kapatıp az az da olsa kenara para atmaya başlayacağım, bakalım nasıl olacak.


Hedeflerim bunlar. Yapılmayacak şeyler değil. Çok da değil, zaten aklımda olan bazı şeyleri (2 haftada 1 sinemaya git, ayda 1 kez tiyatroya git gibi) pandemiden dolayı koyamadım. Umarım hedeflerime ulaştığım bir yıl olur. 





2 Ocak 2021 Cumartesi

Durum Bildirimi #6 -duygular, ödevler, izlenenler, okunanlar

  




-bu aralar manyak gibi dinlediğim grup- 

    Neredeyse bütün günü kitap okuyarak geçirdikten sonra içim bir yazma isteğiyle doldu. Aslında başka yerlere yazılacak başka başka şeylerim olsa da ilk burayı tercih ettim. Şu an gördüğüm ekrana yazmanın özlemiyle koşup geldim.

   Şu yazımda bahsettiğim olay sonuca erdi gibi. Bizim açımızdan iyi bir şey oldu sanki ama bilemiyorum.. Bu konuda karmaşık duygular içerisindeyim. Ya da içerisindeydim. Şimdilerde pek bir şey hissetmiyorum. 

  Olayın sonuca ermesiyle yaşama biraz daha tutundum (maalesef deme ihtiyacı duyuyorum sanırım daha atlatamamışım). Bazı durumları, kişileri, olayları olduğu gibi kabul etmeye başladım.. Onun bir dışavurumu da şurada paylaştığım şiirimsiydi zaten. 

  Onun dışında hayatım şu sıralar ödevlerden ibaret, o kadar yoğun bir ödev dönemine girdik ki kendime yarattığım bazı alanlar dışında boş yerim kalmadı. Bir ödevi bitirip diğer ödeve başlıyorum.. Neyse ki biraz azaldı da nefes alacak bir iki günüm oldu. Yarın tekrar aynı rutine dönmek zorundayım ama geçtiğimiz 2 gün biraz dinlendim, üstesinden gelirim gibi hissediyorum. 

  Bu arada ehliyet kursuna yazıldım. Yazılıyı geçtim 84 puanla. Bazı nedenlerden ötürü (para, ödevler, olmayan zaman, pandemi vb.) anca haftaya direksiyon kursuna başlayacağım ama öyle ya da böyle başlamış olacağım. Bu ehliyet meselesi benim için çok önemli, bir an önce almak istiyorum bana dua edin sıkıntı yaşamayayım hemen öğreneyim.

  Ben bu kadar meşgulüm şuyum buyum dedim ama belirttiğim gibi kendime alan yaratmaktan da geri durmadım. 3 dizi izledim. Birincisi ''Tale Of The Nine Tailed''.  Bıraktım, devam etmek istiyorum aslında ama çok da hevesli değilim. İlerde aklıma gelirse devam edebilirim, bakacağız. İkincisi ''The Uncanny Counter''. Güzel dizi devam ediyorum, sonuna kadar izlerim muhtemelen. Sonuncusu da ''Sweet Home''. Eksiğiyle fazlasıyla cidden çok beğendiğim bir dizi oldu. Üzerine çok düşünmediğim için ''eksik'' kısımları gözüme batmadı 1 gecede bitirdim. Unuttuğum yoksa 3 de film izledim. Dersime giren bir hocanın önerdiği ''Altamira Mağarası'', Leonardo DiCaprio'nun müthiş bir performans sergilediği ''Basketball Diaries'', izlemesi biraz keyifli izlenilen karakter biraz kanser edici olan ''The Damned United''.. Şu an fark ettim hepsi biyografik filmlermiş, yüzümü güldürdü hahaha. 

3 tane de kitap bitirdim sanırım. Arrakis'in etkinliğinden kazandığım ''Goethe- Gönül Yakınlıkları'', Daha sadece 1 cildini bitirebildiğim ''Hugo- Sefiller'', Okurken hayran kaldığım ''George Orwell- Hayvan Çiftliği''.

 Hahahaha şimdi bakınca yoğunluğumun sebebi ödevler değil de yaptıklarımmış gibi geldi nasıl sığdırmışım bu kadar şeyi :D. 

 Bu izlediklerimden ve okuduklarımdan da ayrıntılarıyla bahsetmek istiyorum aslında ama bu yazıda arada kaynasınlar istemiyorum, bunlar için ayrı yazı yazmak istiyorum (her böyle dediğimde o yazı yazılmıyor bu yüzden korka korka dedim ama bu sefer böyle olmayacak *inşallah*), o yazılardan birinde görüşürüz.

  Tekrar ortadan kaybolmamak dileğiyle...