31 Ağustos 2020 Pazartesi

DİZİ YORUMU: It's Okay Not To Be Okay

 

 Uzun süredir dizi- film izlemiyordum. Neredeyse 2-3 aydır, bu 2-3 aylık süre bazıları için kısa gözükse de benim için oldukça uzun bir ara. Bunun yanında Kore yapımı bir şeyler izlemeyeli bir hayli oldu. Sanırım en son okullar açıkken Hotel Del Luna'yı izlemiştim. Son bölümünde Kim Soo Hyun'u görüp heyecanlanmış, merakla 2. sezonu beklemeye koyulmuştum. Onu beklerken geçenlerde bir blog yazısına denk geldim. Kim Soo Hyun başka bir dizide rol almış. Konusu itibariyle ilgimi çekti. Unutmuştum aslında ama şu yazımda belirttiğim üzere depresyondan çıkma aşamasındayım. Bir şeyler izlemek istedi canım. Önce Parazit'i izleyeyim dedim. İnternette bulamayınca yine bir Kore yapımından gideyim istedim. Aklıma geldi ve izlemeye başladım. Size anlatmak için oldukça heyecanlıyım. O zaman başlayalım mı?


  DİZİ KONUSU


   Dizimiz psikiyatri hastanesinde hasta bakıcı olarak çalışan Moon Kang Tae, onun otistik spektrum bozukluğuna sahip abisi Moon Sang Tae ve çocukluğu boyunca pek çok travma yaşayan anti sosyal kişilik bozukluğundan muzdarip Go Mun Young etrafında dönmektedir. 

   Konu kısmını bu kadar geçip dizinin asıl olaylarını karakterler üzerinden vermeyi seviyorum bu yüzden karakterleri tanıtmaya geçiyorum.


MOON KANG TAE

   Hayatını abisine adamış, bütün isteklerini ve arzularını içinde baskılamış bir karakter Moon Kang Tae. Diziyi izlerken onun için üzülmeden edemiyorsunuz. Zaten otizmli bir abiye sahip olmanın bütün zorluklarını yaşarken bir de abisinin travması yüzünden -bu konunun ayrıntısına girmeyeceğim spoiler olduğu için- oradan oraya sürükleniyor, kimseyle bağ kuramıyor ve ne yaşarsa içine atmak zorunda kalıyor. Anti sosyal kişilik bozukluğuna sahip Go Mun Young'la da karşılaşınca hayatı cidden alt-üst oluyor. Tabii bir söz vardır ya hayatının altının üstünden iyi olmadığını nereden biliyorsun diye, o bu anlamda şanslı insanlardan. Hayatının altı üstünden iyi çıkıyor, yaralarını yine yaralı olan Go Mun Young'la birlikte sarıyor. 

   Kim Soo Hyun gerçekten muazzam bir oyunculuk sergilemiş. Karakterin yaşadığı her şeyi bize de yaşattı helal olsun. Karakteri için kötü bir şey söyleyemeyeceğim, hepimizin sarıp sarmalamak isteyeceği biriydi bu rolde. Ama sadece çok duygusaldı. Ben bu kadar duygusallık sevmediğim için biraz daha güçlü birini görmek isterdim açıkçası. Ama bir yandan da yaşadığı uncam şey, duygularını bastırması vs. bu şekilde tepki vermesi de normaldi. Bilemedim. Bi süre sonra karakterden sıkıldım ama çok da problem arz etmedi bu durum.


MOON SANG TAE

   Otizim Spektrum bozukluğunun üstüne bir de korkunç bir travmaya sahip olan biri Sang Tae.. Dizide en sevdiğim karakter oldu. Hem neşeli hem bilgili tavırları vardı. Küçük çocuklar olur ya yeri gelir boyundan büyük laflar ederler bana o çocukları anımsattı. Bol bol yüzümüzü güldürdü. 

   Kang Tae ve Mun Young'un arasına da köprü oldu. Kang Tae, abisi kitaplarını bayılarak okuduğu ve en sevdiği uğraş bu kitaplara resim çizmek olduğu için - Sang Tae özel yeteneklere sahip bir otizimli. Onu bol bol resim çizerken görüyoruz- Mun Young'la iletişime geçmek durumunda kaldı. 

   Dizide bir otizimliye nasıl davranılmalıdırın çok güzel bir örneğini görüyoruz bence. Zaman zaman karakterlerin gel-gitlerinden ötürü olumsuz şeyler yaşansa da gerçek hayatla kıyaslanıldığında çok da güzel bir örnek teşkil ediyor. Sang Tae'yi kendi başına otobüse binerken, çalışıp para kazanırken görmek çok hoştu. Ayrıca karakteri canlandıran Oh Jung Se'nin hakkını da vermek gerekiyor. Dizideki en iyi oyunculuğu kesinlikle o sergiledi. Kendisini ''Hot Stove League''de izlemiş ve oradaki oyunculuğuna da bayılmıştım. 

**okuyucuya not: Hot Stove League'de önerdiğim bir dizidir. 


GO MUN YOUNG

   Çocukluğu boyunca korkunç şeyler yaşayan bir diğer karakterimiz Go Mun Young.. Gerçekten yaşadıkları aklımıza getirmek istemeyeceğimiz kadar kötüydü. Anti sosyal kişilik bozukluğu da bundan ötürüydü zaten. Annesi ayrı bir dert babası ayrı bir dert kızın...   

   Karakter gelişimini açık bir şekilde gördük Go Mun Young'un. Dizinin başında bize bahsedilen Mun Young'la sonundaki Mun Young apayrıydı resmen. Bu hem çok hoştu hem de biraz hızlı gerçekleşti sanki. 

   Dizi boyunca onun yazdığı masalları okuduk -dinledik-. Realitede bu kitaplara sahip olabiliyorsak ben gerçekten istiyorum kitapları. Harika masallardı. Çocuklar için uygunluğu bence biraz tartışılır ama aşık oldum yazdıklarına. Kitapların illüstrasyonları da çok güzeldi... 

   Seo Ye Ji'yi daha önce Hwarang ve Moorim School'da izlemiştim (sanırım 2 diziyi de bitirmedim) özellikle Moorim School'da başrollerden biriydi. Beğendiğimi hatırlıyorum. Bu dizide de kötü bir performans sergilemedi. Çok da güzeldi açıkçası izlemekten zevk aldım. 







   

   Anılması gereken birkaç karakter daha var:

Nam Joo Ri: 2. kadın. Gerçek hayatta karşılaşsam beni rahatsız edebilecek bir kişiliği var doğrusu o yüzden çok ısınamadım ama nefret de edemiyorsunuz öyle bir karakter.

Jo Jae Soo: Kang Tae'nin peşinden ayrılmayan 10 yıllık arkadaşı. Kang Tae bir yere veya bir kişiye bağlanmadığı için Jae Soo, Kang Tae'ye bağlanmış. Çok tatlı bir karakterdi.

Lee Sang In: Jae Soo'nun Mun Young'a bağlı versiyonu. Mun Young'un kitaplarını yayınlayan şirketin sahibi. O da çok tatlıydı, hele dizinin sonlarına doğru.      



                         

   Karakterlerimiz bu kadar. Elbette bu kadar değil ama önemli karakterler bunlar. Ama söylemeden edemeyeceğim yan karakterlerin hemen hemen hepsi çok tatlıydı. Hikayesini dinlediğimiz bütün karakterler kalbimize dokundu bence.

   Genel yoruma gelirsek. Dizi 16 bölümden oluşuyor 12. bölümden sonra izlerken biraz zorlandım açıkçası. Geçmişte yaşananlardan ötürü ilişkinin dur-kalkları çoktu. Bu durum beni biraz yordu ama finali çok güzel verdiler. Her haliyle memnun kaldığım bir final yazmış senarist bu yüzden çok mutlu oldum. Önereceğim bir dizi oldu kendisi bence izlemekten çekinmeyin.

                                                                                                                                                                     



30 Ağustos 2020 Pazar

arrakis okuma challange ve çekiliş

   

  Bu yazıyı aslında dün yayınlayacaktım ama kız kardeşimle plaja, Kocaeli'ndeki kadınlar plajına, yüzmeye gittiğim ve görece yorgun olduğum için yazamadım. 

   Yazının konusu başlıktan da belli olduğu üzere arrakis'in hazırladığı bir etkinlik. Kendisi bir de çekiliş yapıyor. Benim çok hoşuma gitti, ayrıntıları isminin üzerine tıklayarak ondan öğrenebilirsiniz ben kendi seçtiğim kitapları burada yayınlayacağım. Elimde olan kitapları okumak adına kategorileri biraz değiştirdim. Umarım sizlerden de katılan olur ve güzel bir etkinlik yapmış oluruz.


1- Daha önce okumadığım bir Türk yazar: Sezai Karakoç ''Samanyolundan Ziyafet''

   -Bu kitabı geçen arkadaşım oku diye verdi, içinde ''oruç yazıları'' varmış. İlgimi çektiği ve daha önce Sezai Karakoç okumadığım için bunu okumak istedim.


2- Britanyali bir yazar: Helene Adeline Guerber ''Destanlar Kitabı''

   -Kategorinin ismi aslında Güney Amerikalı bir yazardı ama elimde Güney Amerikalı bir yazarın okunmamış kitabı olmadığı için bunu Britanyalı bir yazar olarak değiştirdim. Muhtemelen son okuyacağım kitap bu olur, 555 sayfa olduğu için. 


3- Daha önce edebiyatından hiç okumadığım bir ülkeden bir kitap: Margaret Oliphant ''Jan Dark''

  - Yazarın kendisi İskoç biyografisini yazdığı Jan Dark Fransız. Farkında olmadan okumadıysam ne İskoçya'dan bir şeyler okudum ne de Fransa'dan. O yüzden bu kitabı seçtim. Okumaya başladım, ilgi çekici ve merak uyandırıcı.


4- Kurgu dışı bir kitap: Toderini ''Türklerin Yazılı Kültürü ve Edebiyatı''

   -Eğitim Felsefesi, Kültürel Antropoloji gibi derslerimize giren çok sevdiğim bir hocam önermişti. Toderini ismini sık sık duyduğum biri, Türk Kültürü hakkında neler söylemiş merak ettiğim için almıştım, inşallah okuyacağım. Hatta Jan Dark'tan sonra bunu okumayı düşünüyorum.



5- Uzun süredir elinizde olan ama hala okumadığınız bir kitap: Virginia Woolf ''Deniz Feneri''

   -Çok uzun süredir elimde olan bir kitap değil aslında ama 3 kez başlamama rağmen assssla sonunu getiremediğim bir kitap. Belki bu vesileyle bitiririm diye seçtim.


25 Ağustos 2020 Salı

Durum Bildirimi #5 -kovulmaca, okunanlar, amigurumi


  


   Şu yazımda 2020'ye ''Başıma gelen geldi daha ne kadar kötü şey getirebilirsin ki.'' demiştim.

   BÜYÜK konuşmuşum.

  BAYA BÜYÜK konuşmuşum. Burada bile anlatmak istemediğim -belki olumlu sonuçlanırsa anlatırım- o kadar müşkül bi duruma sokulduk ki erkek kardeşim yüzünden, aklıma geldikçe mideme kramplar girmekte, başıma ağrılar saplanmakta ve gözümden yaşlar dökülmektedir. Bu yüzden sanırım ufak çaplı bir depresyona bile girdim, yeni yeni kendimi toparlıyorum. 

   Anlayacağınız üzere uzun süredir canım ne bir şeyler izlemek istiyordu ne yemek ne okumak ne de yazmak... Ondandır burayı boşlamam. Yoksa (bu konu haricinde) sizlere bahsetmek istediğim pek çok şey oldu. Mesela amigurumi denen oyuncak yapma işine başladım. Başlarda çok beğenmediğim ama fena da değil ya diyebileceğim oyuncaklar ördüm. Bunları yine bir ödev kapsamında oyuncağı olmayan çocuklara dağıttım (Topluma Hizmet dersi için bir şeyler yapmam gerekiyordu da, sanırım 5-6 çocuğun oyuncak sahibi olmasını sağladım *gurur*gurur*). Şimdilerde ise sipariş üzeri oyuncak örmeye başladım. Torunu olan ablaya hediye edeceğim (fotoğraftakiler, uyku arkadaşı) dışında hiçbirini bitiremedim daha ama olsun bütün günüm yeni boşaldı. Biliyorsunuz normalde yazları tüm gün çalıştığım işlerim oluyor. Bu yıl girdiğim fabrikadan (bahsetmek istemediğim konu yüzünden) kovuldum. İlk defa çalıştığım bir yerden kovuldum bu biraz üzücü bir durum ama çok da üzülemedim açıkçası. Bir insan çalıştığı yeri, yaptığı işi, patronunu ancak benim kadar sevemezdi. Zar zor dayanıyordum zaten inceldiği yerden koptu diyebilirim.



   Bunun dışında iş yerinde bol bol kitap okudum. Toplasan 1 saat etmeyen bu aralarda yine başarılı bir okuma gerçekleştirdim bence. Sanırım bir ayda 7-8 tane kitap okumuşum. Bunların içinde Sabahattin Ali'nin ''İçimizdeki Şeytan''ı, Irvin D. Yalom'un ''Bir Psikiyatristin Anıları'' adlı otobiyografisi, James Tiptree, Jr'ın ''Uzaktan Kumandalı Kız''ı ve Michael Ende'nin ''Momo'' adlı çocuk kitabı var. Açıkçası hepsinin yorumunu girmek istiyorum çünkü hepsini çoooook beğendim ama hep bi aksaklık çıktığı için yazamadan kalıyor yorumlar. Belki bu sefer öyle olmaz. Sonuçta bütün gün evdeyim!



   Başka... bir köpek sahiplendik. Cinsi bir şey bir şey Terrier. Beyaz, uzun, kıvırcık tüyleri olan, kahverengi lekeleri bulunan 1 buçuk yaşında aşırı hareketli ve sıkıldığını oflayıp puflayarak belli eden dünyalar tatlısı bir köpek. Şu sıralar hayattan zevk aldığım tek saatler onunla geçirdiğim vakitler. Ve son zamanlarda başıma gelen en güzel (ve sanırım tek güzel) şey de o. Bu yazıyı bitirdikten sonra gidip de biraz seveyim.

   Depresyonda olduğum vakitte Whatsapp hesabımı da sildim. Silinik bir şekilde duruyor öylece. Biraz insanları korkutmuşum (habersiz sildim, ayrıca telefonum da bir süre kapalıydı) ama bu şekilde çok güzel kafa dinledim. Zaten insanlarla konuşmak istemiyordum tam yerinde bir karar oldu. İnstagramı da çok nadir kullanıyorum. Sadece en yakın arkadaşım Tavuk'la iletişim kurmak için. 

   Depresyondan çıkmaya başladığım şu dönemde de uzun süredir yapmak istediğim bir şeyi yaptım. Evde olamasam yine yapamazdım ama hazır işten çıkartılmışken ve başvurduğum yerler daha dönüş yapmamışken bir fırsat dedim belki kabul alırım. Burada bulunan bir psikatri hastanesine gönüllü staj için mail attım. Daha dün attım ama ha bire mailimi kontrol etmekten kendimi alamıyorum. Pandemiden dolayı çok ümitli değilim açıkçası ama bence denemeye değerdi. Evde olduğum bu dönemi iyi bir şekilde doldurmak istiyorum. Verimli geçsin istiyorum bu yüzden bazı eğitimlere de kaydoldum. İçerik yazarlığı, blog yazarlığı ve sunum yapmayla ilgili eğitim veren 3 farklı setifika programına dahil oldum. Önümüzdeki ayın 7'sinde başlayacaklar umarım o zaman hem boş kalırım hem evden para kazanma işine hemen başlarım. Evden para kazanmak adına içerik yazarlığı yapmak için bir siteye de kaydoldum. Kabul alır mıyım emin değilim ama bir ümit işte. 

   Sizlere de diyeyim belki ilginizi çeker. Amigurumi satmaya başlayacağımı üstte söylemiştim. Eğer sizin de sahip olmak istediğiniz bir amigurumi oyuncak varsa bana yorumlardan ya da kopuk.kirmizi@gmail.com adlı mail adresinden ulaşabilirsiniz. İnternette gördüğünüz fiyatlara satmayı asssla düşünmüyorum. Hem yeni başladığım için hem de ''ben olsam o oyuncağa o kadar para vermem ya'' dediğim için. Oyuncakları maaliyetine uygun ve emeğime değer fiyatlardan satacağım. O yüzden fiyat sorarken çekinmenizi kesinlikle istemem. (ben de öğrenci olduğumdan bu konuda biraz vicdanımla hareket edeceğim galiba :D )

    Kardeşimin olayıyla ilgili bir şeyler olup bilgisayardan uzak kalmazsam yazı yazmaya da devam! Kendinize iyi bakın ve bize bol bol dua edin bu zor durumu atlatabilmemiz için. Teşekkür ederim.