24 Aralık 2019 Salı

DURUM BİLDİRİMİ #4



Yurdun karşısındaki cafede oturuyor ve hayatımda ilk kez denediğim bir içeceği içiyorum.
Orman meyveli ''frozen''mış ismi. Beğendim mi? Çok değil. Bana küçükken okuldan sonra hevesle yediğimiz meybuzları hatırlattı. Ben limonlusunu severdim. Bu içeceğin de limonlusunu istemiştim ama kalmamış.

Arka planda bilmediğim bir şarkı çalıyor. En azından ismini bilmiyorum, ses çok tanıdık. Galiba Bllie Eillish.

Buraya ödev yapmaya geldim. Yurttaki odamdan çok sıkılmıştım. Hiçbir şey yapasım gelmiyor o odada. Belki yatak olduğu içindir. Yatak olan hiçbir yerde hiçbir şey yapamıyorum.


Ödevimde bayağı ilerledim. Ama arkadaşlarım benden farklı yaptığı için bazı eklemeler yapmak zorunda kaldım. Eklemeler yapınca tabloda bişiler kaydı. Bütün ekleri hallettikten sonra başa dönmem gerekecek. Bu biraz sıktı canımı..

Sınavlarım yaklaştı. 10 gün falan kaldı herhalde. Notlarım şuanda epeyce iyi. Ortalamamın düşmesini istemiyorum o yüzden şu ödevi bitirir bitirmez sınavlara dört elle sarılmaya başlayacağım.

Sol elimde bi' titreme var, inşallah önemli bir şey değildir..

Bu hafta içinde 3- 4 tane film izledim. Bu haftadan sonra izleyemeyeceğim gibi duruyor. Bu beni biraz üzdü. Sınavlardan dolayı hızım kesilecek.

Kitabımı -Budala- da hemen bitirmem lazım, sınavlar yüzünden araya çok süre girecek yoksa.  Dizi -Merlin- izlediğim için baya savsaklamıştım.
























21 Aralık 2019 Cumartesi

Müzik Hakkında, 1-2 Öneri




   Yazdan beri müzik zevkim çok değişti.

   Aslında hala her telden şarkı dinliyorum. Listemde her tarz şarkıyı görebilirsiniz ama dil büyük oranda farklılaştı. Bunun bir sebebi Spotify’a premium üye olmam. Diğer sebebi ise şu yazımda küçücük bahsi geçen ‘’hayatımda önemli olabilecek’’ kişi.

 Geçen yıllarda 10 saat şarkı dinliyorsam bunun 9.30 saatini Korece şarkılar kaplıyordu. Artık daha çok Türkçe şarkı dinliyorum. Türkçe Rock -ve özellikle alternatif rock- vazgeçilmez bir parçam oldu. 2019’da en çok dinlediğim tür de Türkçe Rock olmuş zaten. Lise döneminde dinlediğim Imagine Dragons ve Linkin Park’a da kesin dönüş yaptım.  2019’da en çok dinlediğim şarkıcı Imagine Dragons olmuş.

   Eski dinlediğim şarkılara dönmekle birlikte eski şarkılara da döndüm.



   Cem Karaca, Barış Akarsu, MFÖ, Pearl Jam, Muse, Nirvana, Metalica.. Bildiklerimin yanına bilmediğim birçok şarkıyı listeme kattım.. Güzel de yaptım bence. Eski şarkıların hissettirdiği çoğu duyguyu yenileri veremiyor çoğu zaman.

   Bu yazıyı  pek bilinmeyen ve dinlemekten aşırı zevk aldığım birkaç şarkıyı tanıtmak amacıyla yazmaya başladım aslında. Ya da bilinen ama tarihin tozlu sayfalarına kaldırılan. Ya da şuanda söyleyeni ünlü olup da bence alması gerekenden az değeri alan şarkıları.

   Bakalım benim kadar beğenecek misiniz?

Beyoğlu’nun Canını Almışlar- Vera




   Yaklaşık 1 aydır günde 3-5 kez dinlemezsem rahat edemediğim bir şarkı oldu. Önüme gelen herkese önerdim. Beğenmeyen çıkmadı gibi. Geçende de dayanamadım attığım bu postun başına iliştirdim şarkıyı, yazıyı okurken dinleyin diye. 


Aç Bağrını- Emir Can İğrek



   Artık bu şarkıcıyı tanımayan yok. Epey popüler oldu ‘’Nalan’’la. Nalan çok güzel bir şarkı evet ama ‘’Aç Bağrını’’ benim en en en sevdiğim şarkısı. Sözlerini en hissederek dinlediğim, en kabul ederek tekrar ettiğim.. Hele böyle bir dönemden geçerken en söylemeye çekindiğim cümleyi rahatça ifade edebildiğim..

   ‘’Aç bağrını, yaslayayım yorgun başımı..’’


Ervah- ı Ezelde- Grup Abdal



   Bu yaz keşfettiğim bir grup. Keşfettiğim günden beri sürekli dinliyorum.
Türküleri yeniden, yeni bir tarzla seslendiriyorlar. Benim en sevdiğim türkü Gesi Bağları’ydı. Taa ki bunu dinleyene kadar. Grup Abdal da o kadar güzel seslendirmiş ki üst üste kaç defa dinliyorum bazen sayamıyorum.


Again- Archive



   Kesinlikle herkesin beğeneceği bir şarkı değil. Ben de çok sevmiyorum aslında. Ama daha ilk saniyesinden beni çekiyor içine. Şarkı 16 dakika, dinlerken nasıl geçiyor o zaman asla anlayamıyorum. Tüylerimi diken diken ediyor.



Şimdilik bu kadar, daha sonra aklıma geldikçe yazarım. Keyifli dinlemeler.



18 Aralık 2019 Çarşamba

2020'ye Girerken





Hala çok kötüyüm.
Ailemle ilgili hiçbir şey yolunda gitmiyor. Dün yine ağladım..

Bazı bloggerlar 2020 hedefleri yazmaya başlamış bile. Durup düşündüm ben de hedeflerim ne olabilir acaba diye. Plan yapmak ya da bunlarla ilgili ümitlere kapılmak istemiyorum ama aklımdan şöyle bir geçti işte.

2020'deki ilk hedefim yaşayabilmek.  Boğuluyormuş hissinden kurtulabilmek.
Kitap okumayı zaten çok sevdiğimi biliyorsunuz eğer beni biraz takip etmişseniz. Yoğunluktan ötürü asla kitap okumadığım bir dönem içine girmiştim. Düşünmekten boğuluyorum dediğim bir an Tavuk ''Kitap mı okusan?'' dedi. Dediği şeyi çok mantıklı buldum, kitap okumaya geri döndüm. En çok düşünmeye meyilli olduğum anlarda alıyorum kitabımı elime kendi dertlerimi değil başkasının derdini okuyorum ve zihnimi kötü birçok düşünceden uzaklaştırıyorum.

Bu kararı verdiğimden beri 4 kitap okudum:

1- Kürk Mantolu Madonna- Sabahattin Ali

   Şu yaşıma kadar gerçekten nasıl okumam bu kitabı anlam veremedim cidden. Çok sevdim.. İnsan ve hayat üzerine yaptığı tahlilleri çok beğendim.  Bir sürü cümlenin altını çizdim. Buraya da birkaçını bırakmak isterim.

<<Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendi kendimize sorarız:''Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Yaşamakta ne buluyorlar..''>>

<<Hiç de fena insanlar değillerdi. Yalnız boş, bomboş mahluklardı.>>

<<Arada bir fark vardı:Hayatın bundan ibaret olduğunu zannettiren bilgisizliğimin yerini şimdi, dünyada başka türlü de yaşanabileceğini bir kere öğrenmiş olmanın azabı tutuyordu.>>

2- Vatan Sağolsun- Aziz Nesin

İçinde birbirinden güzel hikayeler vardı fakat benim en sevdiğim kendi hayat hikayesine kısacık değindiği ''Benim Hikayem'' oldu. Kitabı İstanbul'a giderken bitirdiğim için orada bıraktım o yüzden alıntı bırakamıyorum.

3- Küçük Harfli Mutluluklar- Haldun Taner

Çok sevdiğim bir kitap olmadı açıkçası. İçerisinde 9 hikaye var ben bunlardan sadece 2 tanesini çok beğendim. Biri ''İstediği Şarkıyı Dinleyebilmek'' diğeri ''İznikli Leylek''.

İstediği Bir Şarkıyı Dinleyebilmek hikayesini gerçekten okuyun. Bana çok manidar ve hoş geldi.

<<Ama ne oldu sana, sökmedi tabii.Sökmez de zaten. Harp, eninde sonunda istediği şarkıyı dinlemek isteyenlerin zaferiyle neticelendi.>>

4- Sol Ayağım- Christy Brown

Etkileyici bir kitaptı kesinlikle. Yazar o kadar güzel anlatmış ki kendini ve ruh halini,onunla beraber aynı şeyleri sen de yaşıyor ve hissediyorsun . Bir ara çok popülerdi, bana şimdi okumak nasip oldu.

<<Sol ayağım, bulunduğum hapishanenin kapısının tek  anahtarıydı.>>

<<Bana baktı.''Korkuyorsun ve sen de bunu biliyorsun,'' dedi. ''Çok korkuyorsun ama bunu kendine bile itiraf edemeyecek kadar inatçısın. Bu iyi bir şey.'' dedi.

   Şimdi de Dostoyevski'den ''Budala''yı okuyorum. Sanırım bu Dostoyevski'nin okuduğum ilk kitabı. Aşırı aşırı beğendiğimi söyleyemeyeceğim ama daha kitabın yarısına bile gelmedim. Aşırı aşırı beğenmedim belki ama altını çizdiğim, değerli gördüğüm bir dolu cümleyle karşılaştım. Tavuk sonunda şok olacağımı söyledi. Güveniyorum ona.

Kitaplardan sonra beni meşgul eden yegane şey ödevlerim. Onlar da neredeyse bitti. Hatta neredeyse değil direkt bitti. Bu yazıyı yazmaya başlamadan önce üzerinde 3 gün çalıştığım ödevin son noktasını koydum. Yarın teslim edeceğim. Son bir ödevim kadı. Başlasam devamı gelir ama başlamak bile bir eziyet gibi geliyor şuan. Ama el mahkum.. yarın oturacağım başına.

2020'ye girerken ben böyleyim işte. Oyalıyorum kendimi. Kötü düşüncelere kapılmamak için. Faydalı mı? Çok değil. Sinir krizi geçirmeme engel olmuyor ama en azından yeni okumalar yapmış, yeni yazarlarla tanışmış yeni şeyler öğrenmiş oluyorum. 2020'ye de  diyorum ki:

Başıma gelen geldi daha ne kadar kötü şey getirebilirsin ki. Hoş geliyorsun..



5 Aralık 2019 Perşembe

Biraz beyaz sonra siyah





  Güzel haber!! Son yazdığım posttaki depresifliğim geçtiiii *yeeeey*

  Ama tabii ki hayat -olmazsa olmaz dedi ve- onun yerine yeni sorunlar, yeni endişeler, yeni ihtiyaçlar ve yeni bilmem kaç tane şey daha getirdi. Lakin artık daha az (hatta hiç) depresif olduğumdan dolayı hiçbirine ''yeter artık, bir gidin başımdan'' demiyorum.

  Anlatmaya baştan başlayayım..

  Yaz o kadaaar yoğun geçti ki benim için hem bir şeylere telaş etmeye vaktim olmadı hem ağlamaya zırlamaya. Çünkü çok çalışıyordum. Gerçekten. Kelimenin tam anlamıyla ÇOK. Bunun nedeni elbette ki çalıştığım yerin yoğun bir dönemde olmasıydı. Bir de benim ''Yazın çalışayım kışın sefasını sürerim.'' deyip bütün mesailere kalmam.

  Bu kadar çalışmama rağmen güzel de bir yaz oldu benim için. Hem kışın sefa sürebilecek kadar para biriktirdim (gerçi şu sıralar çok sefa sürebileceğim gibi durmuyor, klasik plan bozulma muhabbetleri.. Buna da alıştım..) hem arkadaşlarımla işten sonra bool bool (özellikle Tavukla -ondan daha önce bahsetmiş olmam gerekiyor ama muhtemelen farklı bir isimle bahsettim, en yakın arkadaşım-) buluştum hem de benim için önemli olabilecek biriyle tanıştım. Durum tanışmaktan ibaret ama olsun artık, elimizden gelen bu.

  Okul başlayalı da 1 ayı
.
.
.

 Yukarıdakileri yazalı 2 ayı geçmiş..

Ne kadar mutlu olduğumu anlatamadan yine buraya mutsuzluğumu ifade etmek için geldim.

Isınamıyorum..
İnsanlara.. bakışlara.. duruşlara..
En çok da kendime ısınamıyorum. İçimdeki çukuru dolduruyorum sonra yeniden açıyorum..
Tam her şey yolunda gidiyor derken kendimi yine uçurumun kenarında buluyorum.
Hem hiçbir derdim yokmuş gibi hem de en büyük dertler bendeymiş gibi hissediyorum..

Isınamıyorum..
Yaşamaya ısınamıyorum.. Gün içinde defalarca ''bitse de gitsek'' diyorum.
Defalarca ''hayal kurma'', ''plan yapma'', ''düşünme'' diyorum ama olmuyor. Günün sonunda hayal kurmuş, plan yapmış, düşünmüş oluyorum. Sonra bunların teker teker yıkılışını izliyorum.

Ağlayasım geliyor ama ona bile mecalim yok. Öylece durmak, durmak ve durmak istiyorum. Bütün insanlardan kaçmak, yok olmak.. sadece kendime değil onlara da zarar vermek istiyorum.

Korkuyorum. Hayatta en çok istediğim 1. şeyin yok oluşunu izlerken 2. şeyin de avucumun içinden kayıp gitmesinden korkuyorum..