5 Mart 2024 Salı

Bir Erkek Meselesi

 



Selamlar, ben geldim.

Tabii ki iyi hissetmediğim için hahaha artık alışmışsınızdır siz de burayı her iyi hissetmeyişimde hatırlamama. 

Bu sefer epey farklı bir konuyla geldim size. Beni yıllardır okuyan okuyucularım eminim şaşıracaktır. Evet erkek meselesi sebebiyle buradayım bu sefer. Baştan anlatayım.


Hayatımda yaptığım en saçma şeyi yaparak yıllar yıllar önce üniversite birdeyken oynadığım oyunu indirdim yaklaşık 5 ay önce falan. Baya da kaptırdım kendimi. Bu oyun sayesinde de 3 ay önce (belki 4'tür) bir çocukla tanıştım. Kendisine S. diyelim (S nickiyle ilişkili, ismiyle değil). Bu S bana oyun oynarken konuştuğu kızlardan, günlük hayatında olan bitenlerden falan bahsediyordu en başta. Ben de anlattıklarıyla eğleniyordum açıkçası. Komik şeyler geliyordu başına kadınlarla ilgili. Epeyce de flörtöz biri zaman zaman bana da yavşıyordu ama ben kale almıyordum. Sonra instagramlaştık oradan da numaralaştık. Baya yakın arkadaş olduk ama nasıl anlatayım çok flörtöz, benimle flört ediyor ben de niyetinin ciddi olmadığını bildiğim için rahat hareket ediyorum zaman zaman ben de ucu flörte varan davranışlar yapıyorum. Bu arada normal hayatta hiç flörtöz değilim ama bu durum hoşuma gitmeye eğlenmeye başladım. Böyle yakın kız arkadaşlarımla falan da flört ediyorum inanılmaz komik şeyler oluyor.

En yakın arkadaşım olan Tavuk'a anlattım durumu. O çok hoşlanmadı çünkü çocukta çok fazla fail var. Bi yerden sonra böyle bir tipten hoşlanmamdan, hoşlanmasam bile alışkanlık olmasından korktu. Ben de tam tersi çok fazla faili olduğu için inanılmaz rahat olduğumdan, zaten hoşlanabileceğim bir tip olmadığı için çok da ciddiye almadığımdan bahsettim. Hatta Tavuk bana dedi ki "ciddi bi yere varacak olsa zaten konuşmazsın biliyorum".  Yine de bana söz verdirdi konuşmayı kesmeme yönelik, söz verdim ama konuşmayı kesmedim. Aslında kesecektim ama sonra vaz geçtim. Anlatacağım bu kısmı da ama önce bu S'in nasıl failleri var ondan bahsedeyim.

Öncelikle.. aşırı kadın.. çok kadın.. İnanılmaz fazla kadın. Daha nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama aynı anda 3- 4 kadınla konuşabiliyor, hepsiyle flört ediyor ve konuşmalar inanılmaz müstehcen noktalara varabiliyor (biliyorum çünkü ss atıyor bana). Ekstra olarak alkol, ot, sigara ne ararsanız var. Önceden alkolü çok sık tüketmiyordu mesela ama son zamanlarda (özellikle son 1 aydır) her gece alkol alıyor. Ben biraz rahat bir insanım, kardeşlerim falan da alkol alıyor o yüzden böyle şeylere çok takılmıyorum ama iyi kötü müslümanım yani bu tarz bir insanla romantik ilişkiyi düşünmem bile. Bunun yanında sadece anlatmayı seviyor, benimle ilgili hiçbir merakı yok. Naber, nasılsın bugün ne yaptın gibi klasik konuşmaların hiçbiri geçmiyor aramızda. O bir konudan, yaşadığı olaydan bahsediyor ben onun egosunu okşayacak tepkiyi veriyorum bu kadar. Herkese karşı genel tavrı da bu yani bana özel değil. Vakit geçirmek keyifli olduğu için ben de devam ettim iletişimde kalmaya. 


Tabii sadece bu yüzden iletişimde kalmadım. İtiraf edeceğim ilgisi hoşuma gitti. Bi yandan da kendimi de tartıyorum. Romantik ilişkiler bana göre değil öncelikle bunu söyleyeyim, hala evlilik falan düşünmüyorum. Ama yaş malum, arkadaşların çoğu evleniyor, nişanlanan var ne bileyim bebeği olan var üstümde bi baskı da hissetmiyorum değil bu konuda. Hazır flörtöz davranabileceğim biri bulmuşken de kendimce bi deneye kalkıştım.  Hep de merak etmişimdir romantik bi ilişkim olsa nasıl davranırdım. Çünkü ben canımlarla, cicimlerle konuşabilen biri değilim, hiç olmadım. Ama bu çocuk bana böyle cümleler kura kura ben de alıştım, kendimi bu tarz konularda tarttım böyle. Diyorum a evet ben birine canımın içi diyebiliyormuşum, a evet ben birine güzel söz edebiliyormuşum, a evet biri için sabah erken kalkabiliyormuşum diye. Bu arada hala çocuğa karşı hisler beslemiyorum, kalbimi hızlandırmıyor, ne bileyim durup durup onu düşünmüyorum, karnımda kelebekler uçmuyor. Anlattığı kadınlardan kıskanmıyorum, yanımda oyundaki diğer kızlarla flört ediyor umurumda olmuyor falan. Hani çocuktan hoşlanmadığıma gerçekten inanın. Hoşlansam dürüst davranırdım size. Aynı zamanda kendime de. 


Neyse ortak ilgi alanlarımız da çıktı bi yandan. Motor seviyoruz birbirimize bununla ilgili reels atıyoruz, boks seviyoruz bununla ilgili atıyoruz işte böyle bir sürü şey. Ama bi süre sonra ben sıkılmaya başladım, dedim artık salayım bu çocuğu, eskisi kadar da ilgi vermiyor zaten salla. Buna ben yazdım seninle tanışmak güzeldi kendine iyi bak. Sonra bu bir şeyler yazdı kaybettiği ilgisi geri geldi ben de dedim neyse Tavuk'a söz vermiştim ama eski haline geri döndü bir süre daha takılayım nolcak. 

İşte böyle 2 ay daha devam ettik konuşmaya. Ben baya eğlendim onunla geçirdiğim süreden ama son zamanlarda sıkmaya başlamıştı zaten. Oyundan başka bi kızla tanıştı. Öncesi kadar benimle ilgilenmemeye başladı, hep arar söyler oyuna girelim diye artık aramamaya başladı. Bakıyorum bu kızla giriyor oyuna. Birlikte oyuna girdik sanki ben yokmuşum gibi davranıyor. Arada laf atıyorum kızla ilgili beni kıskanmakla suçluyor falan. Aslında kız umurumda değil, beni sıkan şey ben zaten oyun oynarken yaptığımız muhabbet için senle iletişimde kalmışım benimle konuşmayınca ben sıkılırım her türlü. İşte bugün de tartıştık gibi bir şey. Bana diyordu ki ya o zaten şöyle şöyle bir iş yapıyor (cam girl), ben o kıza bakmam senin yerin ayrı falan filan. Bütün bu sözleri havada kaldı bugün diyor ki bana sen değiştin, önceden kıskanmazdın. Sen de değiştin önceden benimle muhabbete devam ederdin diyemedim tabii. Onunla konuşmak hoşuna gidiyormuş böyle dedi bana. Ben de buna üzüldüm biraz çünkü kıza hayatıyla ilgili sorular sorarken bana hiç böyle davranmadı. Numarasını falan sildim hep, instayı da sildim, oyunu da sildim. Zaten çocuğu salmak için yer arıyordum bugün bunu başardım. Arkadaşımın dediği gibi oldu galiba, çocuktan hoşlanmıyorum -evet inatla bunu söylüyorum- ama alışkanlığım olmuştu. Şimdi tekrar kendime odaklanma vakti.


Hayatımdaki diğer daha önemli gelişmeleri de yakında anlatırım. İyi geceler. 









24 Kasım 2023 Cuma

Stabilken İzlenenler Tam Liste



Selamlar, bu sefer size izlediklerimle geldim. Ben ne kadar yoğun olursam olayım mutlaka bir şeyler izlemeye devam eden bir insanım. Geçenki yazının sonuna ekleyeyim diye düşünmüştüm ama yine düşündüğümden fazla şey izlediğim için başka bir post olarak yayınlayayım dedim. Sizlere keyifli okumalar. Aralarında izledikleriniz varsa seve seve yorumlarda dedikodusunu yapabiliriz.


Summer Strike

Ana karakterimiz her şeyden bunalmış, üst üste zorluklar yaşamış ve sonunda biraz huzur için küçük bir semte taşınmış kibar bir kadındır. Taşındığı bu yeni kasabada yaşadığı olayları, tekrar hayata katılmasını ve insanlarla ilişkisini izliyoruz. Yayınlanalı epey oldu yeni bir dizi değil.

Biraz yavaşlamaya ihtiyacım olduğu sırada izlemeye karar verdiğim bir diziydi. O sırada tam ihtiyacım olan bir havası vardı. Bu diziyi izlemeden önce diyordum zaten, hayatımın bir noktasında muhtemelen her şeyi bırakıp köye taşınacağım diye, bu isteğimi de perçinledi. Keyifliydi, yavaşlamaya ihtiyacınız varsa rahatça izleyebilirsiniz. 


The Good Bad Mother

Her iki ana karakterden de dizi biraz olgunlaşana kadar falan nefret ediyorsunuz önce onu bir söyleyeyim. Yaşadığı zorluklar ve eş kaybı sebebiyle çocuğuna duygusuz bir robot olmayı öğreten anne ve yine yaşadıkları ve baba kaybından dolayı sadece tek bir amaç için yaşamayı sürdüren bir oğulun hikayesi. Oğul kaza geçirir ve çocukluğuna geri döner, bu anne oğul yaralarını tekrar nasıl saracaklar?

Epey iyi bir diziydi ben komedi diye başladım ama ciğerimi bıraktım çoğu zaman. Siz bunu bilerek başlarsanız daha hazırlıklı olursunuz ama kesinlikle izlememek için hiçbir nedeniniz yok, hem komediyi hem dramı aşırı güzel harmanlamışlardı. Bu yıl izlediklerim arasında açık ara en sevdiklerimden.


Bo Ra, Deborah!

Bir aşk koçunun aşk hayatı mahvolursa kendini ve kariyerini nasıl toplar? Bunu yaparken nasıl duygusal süreçlerden geçer? Güç kaynaklarını tekrar nasıl oluşturur? Bu tarz soruların cevabını bulduğumuz açıkçası derin bir ilişkiden sonra yaşanan ayrılığı güzel tasvir ettiğini düşündüğüm bir dizi oldu. Sonunda sanki Bora çektiği acıları başka bir erkeğe ihtiyacı olmadan, yaralarını başka bir erkekle sarmadan iyileşti ve gelişti gibi bir son yapmaya çalışmışlardı, güzeldi fakat yine de çok becerememişlerdi bence. Olsun, izlediğim için memnun olduğum bir dizi oldu. Yan karakterler, özellikle Bora'nın yakın arkadaşı, ve yayın müdürü, diziyi benim için keyifli hale getirdi.


Delivery Man


Ekmek teknenize bir hayaletin dadandığını ve bu sebeple çalışmadığınızı, çalışamadığınız için de borçlarınızı ödeyemediğinizi düşünün. Bu hayalet size iş teklif etse kabul eder miydiniz? 

Bo Ra, Deborah! gibi izlerken zaman zaman zorlandığım yine de bitirecek kadar da sevdiğim bir dizi oldu. İşledikleri konular güzeldi, çoğu karakter tatlıydı. Öneririm ama bazı mantık hataları -evet hayalet hikayesinde mantık aranmaz ama gerçek hayatla ilişkili olunca bu hatalar göz yumamıyorsunuz- gözüme çok battı o yüzden tam öneremiyorum da. Ama şunu da eklemek istiyorum, bu diziyi bana izleten en büyük etken erkek ana karakterin kişiliği oldu. İzlemeye niyetlenirseniz onun için dayanmaya değerdi.


Twinkling Watermelon

Anne babası ve abisi duyma engelli olan ana karakterimiz babasıyla yaşadığı bir tartışmadan sonra babasının 18 yaşında olduğu geçmişe döner ve babasının aslında gençken duyma engelli olmadığını öğrenir. Yaptıklarıyla geleceğini şekillendirme fırsatı olan karakterimiz babasının engelli olmasını önleyebilecek midir acaba?

İzlerken aşırı eğlendiğim bir dizi oldu. Hatta bu yıl izlediğim en güzel diziydi bile diyebilirim. Müzikleri, dizinin geçtiği mekanlar, verdiği hava gerçekten 10 numara 5 yıldızdı. Sonu da gayet açık ve keyifli bir şekilde bitti. Mutlaka izleyin. Hani denir ya gençliğin verdiği neşe diye, bu diziden o neşeyi alacaksınız.


The Art Of Racing In The Rain


Bir köpeğin gözünden onun ve çevresindeki insanların yaşamına tanık oluyoruz. Yani bu filmi ne yapsam nasıl yapsam da övsem size bilemiyorum gerçekten. İnanılmaz güzeldi. Film boyunca o kadar zevk aldım ki böyle nasıl diyim hem hüzünlendim hem aşırı rahatlamış hissettim yani böyle tuhaf tuhaf hisler. Bırakın bu yazıyı okumayı gidin bu filmi izleyin size o kadar diyorum.


Strays


Bu film de köpeklerin gözünden izlediğimiz bir film ama benim için maalesef biraz hayal kırıklığı oldu. Fragmanı gördüğümde o kadar heyecanlanmıştım ki film için, duymuşsunuzdur belki kendisini bıraktığı için bilmem kaç kilometre yol gidip eski sahibini ısıran bi köpek varmış, onun hikayesi. Ama bu hikaye ancak bu kadar cinsellikle ve +18 esprilerle (bazı noktalarda kesinlikli komik olmayacak bir şekilde) mahvedilebilirdi.. Görsel olarak çok başarılı olsa da, yer yer gerçekten komik olsa da filmin bütününü izlemenizi öneremiyorum maalesef onun yerine instagramdan komik olan kısımları izleyin yeter.

Level 16


Kendilerini bildiklerinden beri bir binada yaşayan, güneş ışığıyla asla temas etmeyen ve temiz olmak zorunda olan bir grup kızın hikayesi. Film boyunca neredeler, bu kızlar ne için orada tutuluyorlar, nasıl buradan çıkacaklar gibi soruların cevaplanmasını beklediğimiz, türünün en iyilerinden olmasa da fena değil diyebileceğim hafif gerilimli bir film. Çok bir beklentiniz olmadan izlerseniz keyif alabilirsiniz ama buna kadar önerebileceğim tonlarca başka film var.


Sisu


Arkadaşımla Fince öğrenmeye çalıştığımız için dile aşınalığımız olsun diye izlediğimiz bir film. Filmi açmadan önce Finceye maruz kalmayı bekliyorduk ama koca filmde 5 dakika konuşma yoktur olanın yarısı da İngilizcedir zaten :D Biz tam aradığımızı bulamadık o yüzden :D Ama film olarak da çok önereceğim bir film değildi. Finlerin bir kavramı var "sisukas" diye. Bizde tam çevirisi yok ama "dirayetli, ilkeli" gibi anlamlara gelen bir hayat felsefesi aslında, biraz onu işlemişler. Tarihlerinde de var olan bir savaş kahramanından esinlenmişler film için ama adamın hayatıyla alakası yok filmin. Bir de çok mantık hatası falan vardı biz izlereken -discord üzerinden birlikte izledik- çok dalga geçtik bazı yerlerle o yüzden önermeyeceğim.


Fractured


Kızını yaşadığı bir kaza sebebiyle hastaneye götüren ana karakterimiz bekleme alanında uyuyakalır Uyandığında kızının ve karısının hastaneye aslında hiç gelmemiş olduğunu öğrenir. Karısı ve kızını bulabilecek mi?

Yaaaniii, izlerken sıkılmadım orası kesin. Ama beni tatmin etti mi orasını da bilemedim. 


Dizi yönünden oldukça memnun olduğum ama film açısından o kadar da övünemeyeceğim bir liste oldu. Filmleri genellikle instagramda kaydettiğim film kısımlarına göre seçiyorum ama çok da o küçük partlara güvenmeyecekmişsin demekki. Bunların yanında bıraktığım bi iki dizi de oldu. İlk sezonlarını öve öve bitiremediğim Strong Women'ın ve The Uncanny Counter'ın 2. sezonları beni çok açmadı maalesef. Belki ilerde tekrar şans veririm ama şu anda kesinlikle değil. Bir de başlayıp bir iki bölüm izleyip bıraktıklarım var, Boss- Doll Mart gibi, Stealer gibi.. 


Siz neler izlediniz bana ne önersiniz?


14 Kasım 2023 Salı

Olan Biten


Aslında yazı yazmayı düşünmüyordum, şöyle bir takip ettiğim blogların yazdıklarına bakıp çıkacaktım ama tutamadım kendimi, ben de dedim geçenki gibi biraz neler olduğundan bahsedeyim, belki izlediğim ve okuduğum şeyleri yazarım.

Önce son yazdığım yazıyı okudum, neler değişmiş bir bakayım diye. Açıkçası bunu seviyorum, buraya önceden -blog yazmaya ilk başladığım sıralarda- özel hayatımdan şeyler paylaşma düşüncesine sahip değildim ama benimsedikçe kendimle ve çevremde olanlarla ilgili yazmaya başladım. Zaman zaman önceden neler yazmışım diye bakıyorum. Ruh halimin, yaşadığım şeylerin, düşünme tarzımın nasıl değiştiğini görüyorum. İlginç bir deneyim oluyor benim için...

Neyse, son yazdığım yazıyı okudum onu yazarken öğrenci değilmişim ve öğrenci olmayı 4 gözle beklemişim. Şu anda öğrenciyim, istediğim alanda olmasa da yüksek lisansa başladım. Hala öğrenci hissediyor gibi değilim açıkçası çünkü derslerim 2 haftada 1 gün şeklinde oluyor. Bu il değiştirdiğim için biraz avantaj oldu ama dediğim gibi çok öğrenci yoğunluğum yok. Dersler de ders ders geçmiyor açıkçası. Hatta derslerde hocalarla muhabbet ediyoruz bile diyebilirim neredeyse.

Dersler için il değiştiriyorum. Çok uzun sürmüyor açıkçası yol ama bir gece öncesinden gitmem gerekiyor -İlk ders çok erken ve o saate yetişebileceğim sabah vasıtası yok-. Ve kalacak yerim olmadığı için bi hastanenin acilinde geçiriyorum geceleri. Benim için bir başka ilginç deneyim daha :D Şaka bir yana çok rahatsız hissetmiyorum bu durumdan. Hatta bu konuyla ilgili hissizim bile diyebilirim. Endişe ya da korku duymuyorum geceyi orada geçirirken, sadece bu hafta sanırım farklı bir yerde kalmam gerekecek çünkü bir önceki sefer benim gibi geceyi orada geçirmek isteyen bir abiyi çok net bir dille uyardılar. Ben kitap okuduğum -ve sanırım hasta beklediğimi düşündüğü- için bana bir şey söylemedi güvenlik görevlisi. 2 hafta geçti üzerinden acaba sıkıntı olur mu, acaba diyorum bu hafta otogarda mı kalsam?

Sonra danışan alma ve işe girme olayları tabii ki askıda. Sözde okuldan mezun olurken danışan alan bir psikolojik danışman olmak istiyordum... Konuyla hiç alakası olmayan arkadaşlarım danışmanlık yapmaya başladı ben hala bu konuda eğitim almanın üstüne geçemedim.. Neyse her şey sırayla.. Ama neyse ki kendimi çok işe yaramaz da hissetmiyorum. Arkadaşımın projesini revize ettik, o beni epey oyaladı. Sonra bir de özel öğrenci(?)m oldu. Ödev takibi yapıyorum, sohbet ediyorum. Saatlik ücretim beni tatmin ediyor ve işimi görüyor. Sadece kendi mesleğim dışında bir konu olduğu için biraz kendi adıma vicdan azabı çekiyorum :D Akademik olarak çok başarılı bir öğrenci değil o yüzden zaman zaman gerçekten öğretmenlik yaptığım oluyor. İngilizceyle boğuşan ben geçen İngilizce anlattım düşünün hahahah

İngilizce demişken YDS hala kabusum gibi, biraz maddi durumumu düzeltip şu YDS kurslarına gideceğim. Başka çarem kalmadı bu konuda. Evde ders çalışmaktan bıktım, online derslerden bıktım. Biraz evden çıkmam lazım bu "öğrenme" işleri için. 

Maddi durum demişken de biliyorsunuz benim maddi durumum da hiç iyi olmadı :D Aslında çok iyi ilerliyorduk bir süredir. Sonra babam aptallığı -babama bu şekilde hitap etmek istemezdim ama yaptığı tam bir aptallık ve açık açık ne olduğunu da yazamıyorum, kimseye anlatamıyorum beni maruz görün bu yüzden- yüzünden 3 aydır falan çuvallamış durumdayım. Maddi olarak iyi gittiğimizden ötürü -her ay asgarisini ödeyebileceğimi düşündüğüm için- biraz kredi kartına girmiştim -eğitimi kartla aldım ve kardeşime de bilgisayar aldık ihtiyacı olduğu için, erkek kardeşim de telefonunu benim kartımla aldı ve aylık ödemeleri benim üzerime yıktı, onu suçlayamıyorum çünkü babam işinde kalsaydı o da maddi olarak zorlanmayacaktı..- Aksi gibi annemin iş yeri araya girdiği için o da tam maaş alamadı.. Kendi kazandığım para da anca eve ve giderlerine yetti -bir de yol masrafıma- falan derken maddi anlamda baya bunaldığım bir dönemden geçtim. Şey diyorum bu ayı maddi anlamda sağ çıkarsak artık zenginiz diyebilirim :D

Yine son sefer bahsettiğim 2 arkadaşımla hala kopmadık. Güzel gidiyor. Onlarla boş muhabbet etmek baya hoşuma gidiyor. Herhalde şu son zamanlarda en çok onlarla hunharca gülüyorum. İyi ki tekrar bu şekilde girmişler hayatıma gerçekten. Yine arkadaşlarımdan, burada da sıkça bahsettiğim Tavuk sonunda geldi Eskişehir'e. 1 hafta kadar kaldı ve epey güzel geçti diyebilirim. Bu arada o evleniyor, kaç yıldır çocukla birlikte ben çocukla yeni tanıştım diyebilirim. Arkadaşım buraya gelince o da buraya yakın yaşadığı için bizle takılmaya geldi. Bu seferden önce 2 defa görmüştüm onu. Birinde arkadaşımın ailesinde kahvaltı yaptık, o zaman hiçbir iletişimimiz olmamıştı neredeyse, sonra da nişanda karşılaştık :D En yakın arkadaşımın nişanlısını bu kadar az tanımak hoşuma gitmedi açıkçası. Bunu da Tavukla paylaştım. Biliyorum ki Tavuğun hayatında kalabilmem biraz da onun nişanlısının -gelecekteki eşinin yani- hayatına dahil olabilmemle ilişkili. O da sağ olsun böyle bir alan açtı. Gerçekten iyi anlaştık, bu biraz içime su serpti. Sürekli yakın arkadaşları evlenen arkadaşlarımdan artık onlarla -yakın arkadaşlarıyla- iletişim kurmakta zorlandıklarını çünkü artık yeni hayatlarıyla meşgul olduklarını ve eşlerinin görüşmeleri noktasında müdahale edici olduklarını söylüyorlardı. Biraz da genelde sevgili yapan arkadaşlarımın gruptan uzaklaşması gelince aklıma böyle bir endişeye kapılmıştım. Zilyon yıllık arkadaşımın sırf evlendi diye hayatından çıkmam hoşuma gitmezdi açıkçası :D

Az önce izlediklerimi yazmaya başladım ve fark ettim ki dünyanın şeyini izlemişim. O yüzden onları buraya eklemekten vaz geçtim yoksa bu yazının sonu olmayacak :D Onun yerine şu aralar en çok dinlediğim şarkılardan oluşan Spotify çalma listesinin linkini bırakıyorum. Keyifli dinlemeler.








20 Mayıs 2023 Cumartesi

Uzaya Fırlatılan Bir Yazı Bu, Öylesine

 

Bugün yazmaya geldim, öyle çok bunalmış hissettiğimden değil, zaman zaman sıkılıyorum ama öyle keyifsiz de değilim. Bu hisleri kabul ettim ve yavaş yavaş bunlarla yaşamayı öğreniyorum. 

Bir terapi eğitimi alıyorum, bu eğitimi alırken kendi sürecimden de geçiyorum desem yeridir. Hocalar hem derslerde teknikleri bizim üzerimizde uyguluyor hem ben terapi hakkında okudukça kendi sürecimi gözden geçiriyorum. Ve bu oldukça keyifli. Bu yaklaşımı üniversite sondan beri biliyordum, çalışmak istediğim alan için oldukça faydalı olduğunu okumuştum birkaç yerde, bu yüzden uzun süredir almak istediğim bir eğitimdi. Yaklaşımı öğrendikçe daha çok seviyorum, gerçi çok fazla öğrenilmesi ve pratik edilmesi gereken şey var bu yüzden şu anlık her şeyi aklımda tutmak zor. Süpervizyon için danışan almaya başladığımda kafamda daha çok oturacak diye düşünüyorum.

Hayatım olduğu gibi yerinde duruyor. Kendimi zaman zaman, hatta sıkça, işe yaramaz hissediyorum ama yine de kendim için bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Terapi eğitimi almanın yanında bir de YDS kursuna başladım. Bütün hücrelerimle okula geri dönmek istiyorum. Okulu seviyorum, öğrenci olmayı da. Bir de önümüzdeki ay İstanbul'a geri dönecektik, vaz geçtik. Kardeşim de burada bir fabrikada işe girmeye hazırlanıyor. Sanırım haftaya başlayacak. Hayal kuruyoruz, ben de buradaki okullardan birinde yüksek lisansa başlarım, belki CV bıraktığım bir yer beni işe almayı kabul eder ya da en azından artık danışan almaya başlarım. Bir iki danışanım oldu derslerden dolayı ama artık bunu meslek olarak sürdürmek istiyorum, becerilerim körelmesin diye değil mesleğim olarak danışmanlık yamak istiyorum. 

Sonra.. nerdeyse 5 6 yıldır konuşmadığım bir arkadaşım vardı. Şöyle, biz 3 arkadaştık. Hepimiz anime izliyorduk ve birbirimizle konuşmak zevkliydi. Bu arkadaşlarımdan biriyle ben daha fazla arkadaşlık etmek istemedim açıkçası, çünkü yokmuşum gibi hissediyordum yanında. Bunun benden kaynaklı olmadığını biliyordum, biraz bencildi, ailesini de tanıyordum ve ailesinin benim- ve diğer arkadaşımın- arkasından söylediği bazı şeyleri duymuştum. Sanırım bu sebeplerden ötürü daha fazla yakın olmak istememiştim onunla, liseden sonra iletişimimiz koptu. Diğer arkadaşımla hala irtibat halindeydik, geçenlerde bizi tekrar buluşturdu o. Bu sefer kpop ortak noktamız olmuş. Son zamanlarda kpopla uğraşıyormuş bu şekilde tekrar görüşmüş olduk. İstanbul'a gittiğimde de yüz yüze görüştük. Eskisi kadar içine kapanık ve bencil değildi. Sanırım o da hepimiz gibi büyümüş. Önceden kendi hislerinden bahsetmediği için çok kızardım ona, şimdi daha açık bir insan haline gelmiş. Bu beni mutlu etti açıkçası.

Dizi izlemeye de devam ediyorum. Son yazımdan sonra birkaç online diziye başladım. Haftada bir geldikleri için aşırı zorlanıyorum ama biraz aptalca bir şey yapıyorum. Türkçe çevirisi gelmeden İngilizce çevirisini izliyor sonra tekrar Türkçe çevirisiyle izliyorum. Saçma dedim ama bu sayede İngilizcemin epey geliştiğini itiraf etmem lazım. Hatta bazen Türkçe izlerken diyorum, gerek var mı zaten her şeyi anlamışım :)

2 de kitap bitirdim, roman. Biri "Köpekli Çocuklar Gecesi". Doğruyu söylemek gerekirse hiç beğenmedim. Neden beğenmediğimi uzun uzun açıklamak için şu an aşırı üşengecim ama aranızda okuyanlar varsa yorumlarda tartışmaktan zevk duyarım. Diğeri de "Havada Bulut". İlk sayfasında 2020* tarihi var ismimle birlikte ama okuduğumu hiç hatırlamıyorum. Belki o da yarım kalan kitaplardan biriydi. Zevkliydi açıkçası, bazen kafam karıştı ama karakterlerin hikayeleri hoşuma gitti. 

Başkaaa, anlatacak neyim var.. hee bunu yayınladığım şu anda doğum günüm var :) İyi ki doğdum :D

8 Nisan 2023 Cumartesi

Mutsuzken İzlenenler Tam Liste


Selamlar, ben geldim.

Yorum sıkıntısını sonunda çözdüm o yüzden, cevaplayamadıklarıma cevap verirken eski yorumlardan bir tanesi çarptı gözüme. Tam olarak "Can yakmakla olmaz hiçbir şey. Kore dizi önerileri ver de izleyelim." demişti. Ben de bugün sizlerle izlediğim dizi ve filmleri paylaşayım istedim. 

Biliyorsunuz bir süredir, hatta belki uzuun bir süredir, psikolojik ve duygusal olarak çok iyi hissetmiyorum. Böyle zamanlarda kendimi beni yormayacak, düşünmemi gerektirmeyecek romantik komedi tarzında diziler izlerken buluyorum. Bu benim için bir iyileşme zamanı. Genelde böyle dizileri 2 gün boyunca minimum uykuyla izlediğimden, güncel tercih etmiyorum o yüzden, bitirdikten sonra 1-2 günü uyuyarak geçiririm ve sonucunda kendimi daha iyi hissederim. Uzun süredir bu döngüye sıkıştığım için ne kadar işe yarıyor tartışılır bir teknik ama sonuç olarak belli bir süre iyi hissetmiş olurum en azından :D. 

Bu yazıyla bu dönemde izlediğim dizileri sizinle paylaşmak istedim. Sıralama yok.

-Bu arada, zaman zaman ciddi şeyler de izledim onlar da var.-


Crash Course In Romance

Kendi ayakları üstünde kalmaya çalışan bir kadın ve yaptığı işte başarılı dahi olsa hayattan keyif alamayan bir Matematik öğretmeninin hikayesi. Kesinlikle tatlı bir diziydi. İzlerken çok keyif aldım. Tabii sonlara doğru bazı yerleri sıktı ama izlemesi hoştu. Tatlı romantik kısmının yanında diziye gerilim ve gizem katan bir olay da vardı dizide, senarist ters köşe yapmaya çalıştı ama artık Kore dizilerindeki numaralara alışık olduğumdan sanırım çok da ters köşe olmadım bu konuda. Yine de güzeldi, sonu da gayet tatmin ediciydi. İzlenir.


Shooting Stars

Dizi sektöründe çalışan popüler bir aktörün ve aynı şirkette çalışan bir görevlinin arasında geçen tatlı bir romantik komedi. İzlerken hiç sıkılmadığım, bir çırpıda bitirdiğim bir dizi oldu. Karakterler -hele başrol çocuk- beni aşırı eğlendirdi. Sadece hüzünlü bir konuya değinmişlerdi bir iki bölüm, o zaman aklıma ben daha lisedeyen intihar eden Shinee- Jonghyun geldi, orada biraz içim burkuldu. Bu arada diğer karakterler de başroller kadar izlemesi eğlenceliydi. 


The Forbidden Marriage 

Bu dizi de yukarıdaki dizinin başrolünde oynayan çocuk var. Açıkçası önce bunu izlemiştim, Shooting Stars'ı izlerken yine fark ettim bu çocuk tarihi diziler için yaratılmış kesinlikle. Ses tonu, mimikleri falan tarihi dizilere çok güzel gidiyor. Neyse, diziye dönecek olursam kralın travması sonucu evlenememesi, evlenemediği için de ülkeye evlenme yasağının getirilmesi sonucunda olan olayları anlatıyor. İzlenmeye değer bir dizi kesinlikle. Tarihi olduğu için "öh ama" dedirten tarafları oldu ama sıkmadı. Başrol kız da çok komikti, 2. erkek de kesinlikle bir 2. erkekti. İzlenir.


Jujutsu Kaisen

Bir dönem animelere de sardım, uzun süredir anime izlemiyordum ve bu anime çok iyi geldi. Kesinlikle izlemelisiniz, gerçi izlemekte geç kalan kişi ben olabailirim. Açıkçası Naruto'ya tekrar mı başlasam diye düşünüp elimin gitmediği bir zamanda, öyle birden esti bu animeyi izlemek. Ve Naruto'dan sonra bu kadar eğlendiğim ilk anime oldu. 2. sezon gelse de izlesek diye dolanıyorum şu an ortalıkta. Dizinin konusunu açıklamakta biraz zorlandım ama işi şeytan avlamak olan bir grup insanı ve bunu öğrenmeye çalışan ana karakterlerin hikayesi diyebiliriz. 


Chainsaw Man


İzlerken eğlendiğim ve tuhaf bir şekilde beni motive eden bir anime oldu. Açıkçası ne yapacağım, hayatta ne amacım var, yapmayı planladığım şeylerin hiçbiri olmuyor falan diye tribe girdiğim bir zamana denk geldi izlemem. Bu yüzden ana karakterin mücadele motivasyonları beni aşırı keyiflendirdi. Kendi kendime sakin ol, kendini ve yapmak istediğin şeyleri küçümseme noktasına getirdi. Bundan galiba Cahinsaw Man'den daha bir keyif aldım. Bu arada yine şeytan avlıyorlar :D


Demon Slayer: To the Swordsmith Village


Animenin bundan önce çıkmış bütün sezonlarını, filmlerini izlemiştim zaten. Bu filmi de Türkiye'ye gelir gelmez izledim. Son sezonun bölümleri artı yeni sezondan bir bölüm gösterdiler. Film tekniği olarak eleştirilecek çok şeyi var, mesela filmin ortasında bize jenerik izletmeleri gibi, ama o son dövüş sahnelerini sinamada izlemek müthiş bir keyifti. Yeni sezon öncesinde, geçmişte olanları hatırlamak için de güzeldi. Ve evet yine şeytanlar var :D


Yeşil Yol

Muhtemelen bu filmi Türkiye'de izlemeyen birkaç kişiden biriydim o yüzden şöyleydi böyleydi demek istemiyorum. Ama sanki biraz beklentilerimi karşılamadı. Kesinlikle çok iyi bir filmdi ama filme çok başka bir beklentiyle başlamıştım o yüzden birden o mucizeleri falan görünce dedim ne oluyor, meğersem bir kitabın uyarlamasıymış. Mesela bunu bilerek izleseydim kesinlikle farklı bir his uyandırırdı bende.


Revenge Of Others 

Klasik, kardeşi öldükten sonra intikam almaya giden diğer kardeş hikayesi. Fena değildi ama aşırı aşırı önereceğim bir dizi de olmadı. Sadece başrollerin uyumu çok hoşuma gitti. Ters köşeyi de yine yukarıdaki sebepten -aynı kurgu- çok düşmedim diyebilirim. Yine de beklemediğim bir durum da vardı onun da hakkını yemeyeyim. 


Weak Hero Class


Yakın arkadaş olma yolunda giden bir grup genci anlatıyor. Hepsinin kendine göre sorunları var ve dizideki birkaç etkileşim dışında mutlu olacağımız hiçbir şey olmuyor. Dizinin sonunda sinir küpü olarak bölümü kapatıyor ve 2. sezon bir an önce gelsin diye söylenmeye başlıyorsunuz. Mutlu etmedi ama güzeldi. Bir de başroldeki çocuğun oyunculuğunun bu kadar gelişmesini beklemiyordum, çok iyi oynadı.


Racket Boys

Ben spor temalı dizi, filmlere bayılırım. Bu da onlardan biriydi. Takım olmaya çalışan liseli minnoş çocuklar. Dizi hiç bitmesin istedim. Weak Hero'da oynayan başrollerden birinin başka dizisi var mı diye ararken bulmuştum, ondan sonra izlemek hele çok iyi geldi. İzleyin yani daha fazla bir şey demeye gerek yok. Gençliğin tutkusu tekrar doğar içinizde.

Move To Heaven


Move to Heaven bu listede izlediğim en eski dizilerden biri olabilir. Ama dediğim gibi lisetede sıralama yok, hatırladıkça ekliyorum. Bu diziyi şu anda hatırlama sebebim ise başroldeki çocuğun Racket Boys'un başrollerinden olması. Racket Boys için demiştim izleyin daha söylemeye gerek bir şey yok diye ama bu dizi de kesinlikle düşünmeden başlanılabilecek dizilerden. Romantik komedi değil, daha derin bir dizi. Babası vefat ettikten sonra vasi olarak amcası atanan -asperger sendromu var ana karakterin- karakterin etrafında şekilleniyor dizi. Bölümler boyunca amcasıyla olan bağın kurulmasını izliyoruz, bunu izlerken de çok ince noktalara değiniyor Move to Heaven. Zira yaptıkları iş ölen kişilerin eşyalarını temizlemek. Son bölüm çok çarpıcıydı, 2. sezonu da olacak bildiğim kadarıyla gelse de izlesek.


Cheer Up (2022)


Başrolümüz para kazanmakla takıntılı bir kız. Onun üniversitede ve sırf para kazanmak uğruna katıldığı amigo klübünde yaşadıklarını izliyoruz. İlk bölümler çok keyifliydi açıkçası ama sona yaklaştıkça diziyi atlayarak izlemeye başladım. Hatta direkt bazı bölümleri atladığım bile oldu. Yine de çok kötü anmayayım sonu güzel bitti çünkü.


Dear M.


Dear M.'de çok önceden izlediğim dizilerden. Klasik üniversite romantik komedisi diyebiliriz. Sadece bana biraz Age Of Youth havası verdi durgun ama sıkıcı olmayan tarafıyla. Ne böyle sizi gülmekten öldürüyor ne de sıkıntıdan boğuyor, tam kafa dinlemelik bir dizi. 


The Boy, The Mole, The Fox, The Horse


İzlediklerim arasında açık ara en sevdiğim yapım bu oldu. Kitap tadında bir kısa film. Düşünmeyin şu anda, hatta bu yazıyı okurken bir sekme açın ve izlemeye başlayın. Kesinlikle pişman olmayacaksınız. Hele benim gibi zor bir dönemden geçiyorsanız sizi o kadar rahatlatıyor ki, bir film beni nasıl bu kadar iyi anlar diyorsunuz.


Navillera


Yine bu listenin en eskilerinden. Durgun giden ama kesinlikle huzur veren dizilerden. Emekli olup bale yapmaya başlayan bir ajushinin ve ona bale öğretmeye çalışan bir gencin hikayesini anlatıyor. Şu anda bunu yazarken tekrar izleyesim geldi, çok hoşuma gitmişti bu dizi. 


Canavarın Çağrısı


Kendi içinde bir derinliği olan, sanki hakkında ne söylesem spoiler verecekmişim gibi hissettiğim film.. Nasıl anlatsam.. Bir çocuk ve yaşadıkları, ona ağır gelenler, kabul etmek istemedikleri ve aslında çoktan kabul ettiği gerçekler hakkında bir film. Kesinlikle izlenilesi.


Better Days


Bu listenin son filmi olmakla birlikte en son izlediğim film de budur sevgili bloggerlar. Güllük gülistanlık bir film değil, daha iyi günleri anlatan bir film kesinlikle değil ama gelmesi için umut ettiren bir film. Normalde Çinli filmleri çok tercih etmem ama bu önerilesi bir film bence. 


Buraya aldığım yapımlar bunlar ama muhtemelen daha fazla dizi ve film izledim. Sadece hatılamıyorum.. Bir de ya sıkıldığım için ya da o sırada devamını getiremediğim için izlemeye devam etmediğim diziler var, onları bu listeye almadım. 

Böyle işte, uzun süredir bloğa farklı bir içerik yazmadığımdan bugün bir değişiklik olmuş oldu benim için. Bunun bir de kitap versiyonunu yapmak istiyorum ama çok kitap okuduğumdan değil, beni okumaya da teşvik etsin diye. Zira okuduklarım genellikle mesleğimle ilgili kitaplar ya da makalelerden ibaret şu an. Romanlara iyice uzak kaldım, bir sonraki içerik hedefim de bu olsun bari, en azında buraya gelip 2 kitap tanıtabileyim.

Epey uzun bir yazı oldu gibi, sabredip okuduysanız gözlerinize sağlık. Görüşmek üzere :D



Not: Önceki yazılarımda bana destek olan herkese de çok çok teşekkür ederim, burası benim ağlama duvarım, gerçek hayatta duyamadıklarımı sizlerden duymak beni teselli ediyor. Var olun. 




17 Mart 2023 Cuma

her şey ve hiçbir şey


Canım çok sıkkın, anlatabileceğim kimse yok, kötü şeyler olmaya devam ediyor, hiçbir ilerleme kaydedemiyorum, ne yaptığımı ve ne yapacağımı bilmiyorum, sadece yok olmak istiyorum.

12 Aralık 2022 Pazartesi

Ben kendime üzülüyorum, siz üzülmeyin

(bu benim bilgisayar ekran görüntüm :D) 

Selam. 
Ben yine iç dökmeye geldim, umarım bana ayıracak vaktiniz vardır. Benim uzun zamandır bol bol vaktim var. Çok şey yapıyorum gibi görünüyor ama hiçbir iş yapmıyorum. Yine küçük bir depresyona girdim sanırım, ama çok uzadı. Her zamanki gibi ölmeyecek kadar iyiyim ama yaşayacak kadar da iyi değilim galiba (gerçekten yaşamaktan bahsediyorum!). Daha önceden bahsettiğim işi bıraktım, tam iş de denilmez gerçi, gerçi tam "ben" bıraktım da denilmez ahahhaha. 

Şimdi ne oldu size anlatayım, biz ekip olarak bir yere gittik sonra geldiğimizde patronum tarafından (patronum değil, önceden kendisine abi derdim ama artık diyesim olmadığından böyle diyorum, bir de iş sözleşmesi falan yok gönüllü yaptığım şeylerden biraz harçlık kazanacaktım) tamamen itildim (bir önceki yazımda demiştim itildim diye ona gönderme :P). Ama öyle böyle değil, "bu senin projen" dediği projenin etkinliklerine mi çağırılmadım (çağırılmayı bırak haberim bile yoktu hahahaha), toplantılarına mı dahil edilmedim, kendi projemle ilgili bilgileri başkalarından mı öğrenmedim falan filan (Bir de söz verdiği paranın kuruşunu vermedi :D ). Sonra ben bir iki yokladım, amacım beni kendi projemden etmesin, isterse adımı her yerden silsin ama proje benim ellerimde bitsindi ama o bunu istememiş galiba, her yerden çıkarıldım (Size yemin ediyorum nedeni yok, hiçbir hata yapmadım arkasından sövdüğü hiçbir şeyi yapmadım). Ben de kendi ruh ve sinir sağlığım için bir daha o defteri açmamak üzere kapattım. Pişman mıyım? Değilim. Kırgın mıyım? Kesinlikle! Önceki yazımda da dediğim gibi en iyi benken en rahat gözden çıkartılan da ben oldum ama bu konuşmaya tekrar girmek istemiyorum, üzerinden çok sular geçti, sadece sizi haberdar etmek istedim bu durumdan. 

Oradan ayrılınca bir süre boş boş takıldım, biraz gezdim köye falan gidip kafa dağıttım. Sonra geri döndüm. Kendime gelmeye çalıştım. Biraz arkadaşlarım geldi onlarla dertleştim. Biraz aktif olmaya çabaladım ama şu an yapacağım dediğim hiçbir şeye tam konsantre hale gelemedim. Üzerinden nerdeyse 3 ay geçmesine rağmen. Kitap okuyamaz, ders çalışamaz oldum. 1 aydır bakıcılık yapıyorum, biraz harçlığım çıksın en azından evimin kirasını kendim ödeyeyim diye. Söylemedim hiç galiba ama mezun olduktan sonra Eskişehir'de ev tuttum, kardeşim de yanıma geldi. Sağ olsunlar ailem destekliyor, sözde yüksek lisansa hazırlanıyorum ama geçen ALES'ten 75 aldım, tam bir hayal kırıklığıyım şu anda. 

Bugün buraya neden geldim peki? Ne değişti de tekrar buraya içimi dökme gereği duydum? Birincisi sevgili Deep son paylaşımıma nasıl olduğumu sormuş, ona buradan çok çok teşekkür ediyorum, hala iyi değilim ama idare ediyorum -yorum muhabbeti hala çözülemedi :(- sonra kimseye dert anlatamıyorum, ailemdeki herkese çok müthiş bir hayatım varmış gibi rol yaptığımdan içimdekileri dökemiyorum. Bir arkadaşım var twitterdan kendi ve yaşadıklarını çok açık bir şekilde anlatıyor, onun gibi beni tanıyan bir ton insan olan bir hesapta içimi de dökemiyorum, sonra bir de yaşadıklarımı çok değersiz görüyorum, bu yüzden insanların 1 saniye bile zihninde uyanmak istemiyorum. Ha bu arada şu aralar en çok hissettiğim duygu değersizlik -birazdan buna da değineceğim.- Öyle olunca içimi belki çok yakınımdaki birçok kişiye nazaran daha iyi bilen sizlere koştum. Bir de ne zaman buraya anlatsam harekete geçmeye başlıyorum, belki bu mucize tekrar gerçekleşir dedim, kim bilir.. 

Gelelim değersizlik hissine. Çocukluğumdan beri hiç "sevilmek"le ilgili bir derdim olmadı. Kimse beni sevsin istemedim, her zaman kendim kendime yetmeye çabaladım, başardığıma inanıyorum ve bundan gurur duyuyor(d)um. Ama şu anda dehşet bir durumdayım. Kimseyi sevemediğim gibi sevilmek isteği gibi bir dert de çıktı başıma. Şimdi fark ediyorum ki kimse tarafından tercih edilen olmamışım, oysa hep ben tercih etmediğim için böyle olduğunu düşünüyordum. Böyle.. tuhaf bir şey var, kendimle ilgili hiç düşünmediğim şeyler düşünüyorum. Acaba güzel olmadığım için mi? Acaba komik olmadığım için mi? Dişlerim yamuk olduğu için mi? Güzel giyinmediğim için mi? Kilolu olduğum için mi? Peki bu sıfatlar ne alaka, hemen söyleyeyim. Ben bu sıfatları kardeşimden bahsederken kullanıyorum. "Güzel", "fit", "komik", "güzel giyinen". Kardeşim Eskişehir'e geldiğinden beri tanıştığı herkes tarafından çağırılıyor. Herkes onun etrafında dönüyor. Ben hiçbir zaman, özellikle bir erkek arkadaşım zarafından, "gel kahve içelim", "gel şuraya gidelim", "gel şunu izleyelim" diye çağırılmadım. Ama kardeşim geldiğinden beri herkes tarafından çağırılıyor, ben evde kendi mutsuzluğumla yalnız takılıyorum. Galiba beni biraz bu tetikledi. Sonra bir beklentim vardı. Şimdi benden hoşlanan bir çocuk varmıştı taaa yıllar önce 1. sınıftayken, mezun olduktan sonra en azından mesaj atar diye düşünmüştüm -hani dedim belki okuldayken böyle bir şey olmasın falan diye düşünmüştür hahahaha) ama o da olmadı hahahaha Bu arada öyle bende de hoşlanma falan da yok, ama ilk kez birinin benden hoşlandığını duymuştum. Benden hoşlanmaktan neden vaz geçti biraz onu merak ediyorum sanırım -içimden bi ses şey diyo, ne yaptın da senden hoşlanan insan bile hoşlanmayı bıraktı, yuh ama yani kimse mi seni sevmez, sevmeye devam etmez-. 

Böyle şeyler düşünüyorum çok saçma bir şekilde. Üzülüyorum açıkçası kendime.

11 Eylül 2022 Pazar

Haksızlığa Uğrayanın Öfkesi

 


İçimde inanılmaz bir öfke var. Haksızlığa uğramışlığın öfkesi.

Ben yaptığı işi iyi yapan bir insanım. Genellikle beklentilerim yoktur. Hile bilmem hurda bilmem. Stratejilere kafam basmaz ve ince göndermeleri anlamam. Hayatımın şu noktasında bunlara o kadar maruz kalıyorum ki midem bulanıyor. Beni ne annem böyle yetiştirdi ne babam. Şu saatten sonra da bunları öğrenmek gibi bir gaye de edinemem. 

 Asla ama asla hak etmediğim bir tavırla karşı karşıyayım. Allah'a güvenmesem, bir kapıyı kapatıyorsa diğer kapıyı açmak içindir cümlesine gönülden inanmasam belki bir sinir krizinden diğer sinir krizine savruluyor olurdum. 

En iyisi benken şu an en nefret edilen olduğumu hissediyorum. En sevilen benken en rahat gözden çıkartılan da  ben oldum. Bir yere kadar hakkımda düşünülmesi olası birçok olumsuz şey umurumda ama şu noktadan sonra kimsenin kararlarının sorumluluğunu alamam. İtsin beni, nereye itmek isterse. 

Tek duam var, zamanı geldiğinde yüzüme bakamayacak kadar utanç dolu olması.


not: yorumlarınızı okuyorum sadece google'ın bir ayarından dolayı cevap yazamıyorum, bu durumu en yakın zamanda halledip dönüş sağlayacağım. okuduğunuz ve yorum yapma nezaketinde bulunduğunuz için teşekkür ederim.

28 Ağustos 2022 Pazar

Dedikodu

 

Şu an üzerimde deli dehşet bir "psikolojik şiddet" var. Bunu yapan kişi bunun bilincinde ve isteyerek yapıyor. İliklerime kadar hissettiğim bu olumsuz dalganın zihnimde "kendimi atsam daha iyi" düşüncesini oluşturması şaşırtmıyor. 

Bazen kendime neden buna devam ettiğimi soruyorum. Bana getirdiği kazançların yanında yaşattığı ruhsal yorgunluğu hayatımın en yoğun anında bile hissetmediğimi hatırlıyorum. İnsanlar hakkında bu kadar rahat yargıya varmasının, sürekli ama sürekli olumsuz anlamda dile getirmesinin, herkesi eleştirilmesinin (havada uçan sinek dahil) ruhunu ne kadar kirlettiğinin farkında olmayan bu insan çevresindeki insanları da kirlettiğinin farkında değil. Etrafındaki bu kadar insanın aynı güvensizliği yaşaması bir tesadüf olmamalı. Çevresinde hep tetikte olmak, yanında olabilmek için istediği her şeyi hatasız bir şekilde halletmek, kendisi hakkında olumsuz hiçbir düşünce ifade etmemek ve "kralın" kendisi olduğunu sıkça hatırlatmak gerekiyor. Çok uzun süredir birlikte olduğu insanların onunla nasıl birlikte olduğunu merak ediyorum ve sanırım cevabının bir süre sonra bu kişiden uzaklaşmanın verdiği etki olduğunu düşünüyorum. Sürekli yanındayken kendisini sevebilmek git gide imkansıza yaklaşıyor zira.

Hayata hiçbir zaman stratejilerle yaklaşmamış biri olarak bu kadar stratejinin hayatı kolaylaştırdığını değil çoğu zaman zorlaştırdığını düşünüyorum. Yaptığı planların yersiz olduğunu, uzaktan yapılan bu planların alana gidildiği zaman suya düştüğünü sık sık gördüm. Yaptırdığı çoğu işin boş olması ve benim değerli vaktimden çalmasını söylemiyorum bile. Hala zamanında 2 günümü harcadığım o listenin hiçbir halta yaramaması ve istenen düzeyde yapmak için harcadığım emek gözlerimi yaşartıyor. Sanırım bu benim için bir travma olarak kalacak. Çünkü benden istediği her liste işi gözümde büyüyor ve hiçbir anlamı ve karşılığı olmayan bu işler için çabalamak istemiyorum.

Bizlerden beklediği özelliklerin hiçbirinin kendi öz çocuklarında olmaması da yüzümde küçük bir gülümsemeye yol açmıyor değil. Çocuklarını tanıdıkça bir ebeveyn olarak evlatlarını nasıl sindirdiği ve kendine benzetmek için ne kadar uğraştığını görüyorum. Tabii başarı anlamında kesinlikle amacına ulaşmış değil. Eğer kendi çocukları onun yanına çalışmaya gelseydi muhtemelen 2. gün gelmemelerini söylerdi. 

Bir de gerçekten gözümde olmayan şeylerle beni beklentiye sokması sonra bu beklentinin karşılıksız kalması canımı çok fena sıkıyor. O söylemeseydi ondan hiçbir şey beklemiyordum. Beni bilmem kaç liraya muhtaç hale getirdi resmen bu durum. Ha bir de söz verdiği şeyin onun için çok ama çok kolay bir şey olduğunu bilmesem sanırım bu kadar canım da sıkılmazdı. Evladına benim 1 aylık yaşam giderimi tek seferde harcamaya gayet okay, bunu benim yüzüme karşı dile getirmeye de gayet okay ve sanırım nasıl bir aileden geldiğimi nasıl şartlarda şu zamana kadar yol aldığımı bilmesine rağmen mal varlık muhabbeti yapmak da onun için gayet okay.

Hiçbir zaman kimsenin malını kıskanmadım, Allah hatta gani ganisini versin -gerçekten çok içtenim-. Ortaokuldan beri çalışıyor olmak bana hiçbir zaman koymadı. Emeğimin karşılığını aldığım müddetçe -hatta bazen almasam bile- arkadaşlarımın tatillerde gezerken benim 45 derecelerde o koca koca tırları kolilerle doldurmak için verdiğim çaba da koymadı. Ama son zamanlarda bahsettiği "varlık" anıları çok fena koyar oldu. Ailemin hiçbir zaman bahsettiği yemekleri yiyemeyecek olması, kardeşlerimin hiçbir zaman bahsettiği o semtlerde oturamayacak olması, çalışmadan hiçbir şey elde edemeyecek olmamız -ki tersini de istemezdim bu arada-  ya da ne bileyim bir şey alırken 40 defa falan düşünmek zorunda olmamız.. Ha bir de kendi evlatlarının yaptığı şımarıklıkları ve müsriflikleri de "aristokratik bir tutum" olarak yorumlaması içten içe kahkaha atmama sebep oluyor. Biz yapsak ismi uyuzluk olacak olan fiilin onlar yapınca nasıl aristokratik tutuma dönüştüğü akıl almaz bir başkalaşım gibi geliyor.

Böyle işte. Kimseye tutumlarından bu kadar açık bir şekilde bahsedemediğim bu insanı size anlatmak istedim. İçimi döktüm bir yerde yani. Ya da dedikodusunu yaptım artık ne derseniz. Şu anda çıkamadığım bir başka çukur olduğu için bu durum biraz daha dişimi sıkmakla ve bu şekilde içimi dökmekle yetineceğim. Dinlediğimiz için teşekkür ederim.

9 Mart 2022 Çarşamba

Öyle Hissederken Böyle Yapmak?

 


Epeydir mutsuzum galiba. Dışarıdan bakıldığında bu kız mutsuz demezsiniz bu arada. İstediği şeyleri yapıyor, boş değil sürekli bir şeylerle uğraşıyor, espri yapıyor, gülüyor, eğleniyor dersiniz. Benim de modum yüksek gerçekten, öyle depresif depresif dolanmıyorum cidden, ama mutsuzum. 

Bazı dertlerim boyumu çok aşıyor. Eski mottoyla devam ediyorum o da olmasa edemem sanırım. "Elinden bir şey gelmiyorsa elinden bir şey gelmiyordur, üzerine düşünme". 

Önceden bahsettiğim bazı şeyleri atlattım, artık o kadar aklıma gelmiyor, insanların beni nasıl gördüğü de umurumda değil artık. Bencilleştim sanırım galiba ama ben nasıl bir tavırla karşılaşırsam öyle yaklaşıyorum artık. Kimseyle de iletişime gireceğim diye bir derdim yok. 

Ama genelde herkese selam veriyor, ayaküstü muhabbetlere giriyor ama kimseyle (puff dışında) bağ kurmuyorum. Gerçi şu sıralar kendimde rahatsız olduğum bir durum var. Bunu neden yaptığımı çözemedim.. Gerçi çözmüş de olabilirim. Ne yaptığımdan bahsetmeyeceğim ama nedeni sanırım "biri tarafından sevilme" ihtiyacı. Bunu nasıl anlatsam.. yani birinin beni sevmesini istiyorum galiba.. yani anlayacağınız üzere (eski yazılarımdan) birilerinin beni sevdiğini çok düşünmüyorum. Sanırım sadece babam beni gerçekten seviyor. O da hani nasıl desem.. beni ben olduğumdan çok ona gösterdiğim "iyi evlat" tarafıyla ilgileniyor.. Vay be bunu itiraf etmek biraz ağır geldi sanırım gözlerim doldu ıoesusjfdkd 

Böyle işte. Bu arada hayatımda kötü bir şey yok yanlış olmasın. Sadece bazı şeyleri neden yaptığımı anlamaya çalışıyorum..

15 Ocak 2022 Cumartesi

Canla İlgili Bir Şeyler



Can yakmaya başladıysa sessizlik

Ölmek vakti gelmiştir

ve öldürmek.

Bazı duyguları ve içeride parçası kalan bazı insanları

Sökmek gerekir çoğu zaman tamir etmek için

ve değiştirmek parçaları

Can yakmaya başlayınca kafadaki ses

susturmayacaksın aslında.

Dinleyeceksin sana ne dediğini, ne hissettirdiğini

anlamaya çalışacaksın

Yardım çığlığı mı attığı, savaş narası mı?

Can yakmaya başladıysa kalbin atışı

daha hızlı koşacaksın

Daha hızlı koşacaksın ki patlamaya yaklaşsın

Unutmayacaksın parçalanmanın her zaman

yok olmak olmadığını.

12 Aralık 2021 Pazar

Kara Boşluk (Alternatif Başlık: Duygularımın Psikosomatik Belirtileri)


Kalpte büyük bir yara

Midede ağrı, gözde yaş

Hastalık sardı dünyamı

Öyle bir hastalık ki, gözümün önü kara

Geleceğim boşluk.


Mevsimler yok artık

Yağmur yok, kar yok

Güneş yok, rüzgar yok

Geçmişim kara delik


-Bugün bir cafenin tuvaletinde ağladım.



7 Aralık 2021 Salı

Kimseye Yetememek

 


Kimseye yetemiyoruz. Kimseye.

Hele ben. Yetebildiğim hiçbir alan yok. Kendime yetemiyorum. Derslerime yetemiyorum. Projelere yetemiyorum. Aileme yetemiyorum. Arkadaşlarıma yetmeyle ilgili bir derdim yok çünkü artık arkadaşlarımla buluşmuyor, yeni arkadaşlar edinmiyorum. 

Parasal anlamda da yetemiyorum. Yetirmeye çabalıyorum ama işe yaramıyor. Oradan oraya o ödemeyi yap buradan buraya bu ödemeyi yap. Yetmiyor. 

Ağlamak istiyorum, uzun süredir ağlamamıştım. Gerçi ağlayacak yer de yok.

21 Kasım 2021 Pazar

Başkasının Gözünden Kendini Nasıl Tanımlarsın?

  


    Uzun süredir bir birey olarak kendimin diğer insanların gözünde nasıl bir ifadeyle canlandığımı merak ediyordum. Şimdilerde cevabını bulduğumu düşündüğüm bu soru son zamanlarda canımı yakmaya başladı. 

    Önce cevap üzerine konuşalım.

    Liseye geçtikten sonra ailemde rolüm biraz farklılaştı. Evdeki parayı idare eden, önemli işleri halleden ve genel olarak evin dışarı ile ilişkilerini düzenleyen bir fonksiyona büründü. Lisenin sonlanması, annemin hastalanması ve babamın evde çok vakit geçirmemesi üzerine bu rollere anne-babalık rolleri de eklendi. Şu anda çok da iyi idare edemediğimi düşündüğüm kardeşlerimin anne-babası olmamın yanına bir süre sonra kendi anne babamın, anne-babası olmak gibi bir hataya düştüm. Üniversite ve evden ayrılmak konuları iyice somutlaşmadan bunu bir güç olarak görürdüm. Daha o yaşlarda ailemde arkadaşlarımdan çok daha farklı bir role bürünmüş ve kendimce işi de iyi idare ediyor olmuştum. Üniversite sınavlarından sonra ışığın sonunda evden ayrılmak görününce içimde bir kaygı oluşmaya başladı. Ben olmazsam ne yapacaklar ya ben yokken birbirlerine zarar verirlerse (sadece anne-baba değil hava yastığıydım aynı zamanda) ya şöyle olursa ya böyle olursa. Onların bana bir bağımlılık geliştirmelerine sebep olmakla birlikte bir de ben onlar üzerinde bir hakimiyet kurarak aslında kendimi gerçekleştirmeye çalışıyordum..

    Uzun hesaplaşmalar sonucunda evden ayrılmanın, onları birbirleri ile baş başa bırakmanın hem sorumluluklarımı hafifleteceği düşüncesiyle hem de onların birbirlerine yakınlaşacağı umuduyla en doğru yol olduğuna karar verdim. Ve sonuç olarak Eskişehir'deydim. Ama işler düşündüğüm gibi gitmedi tabii. İlk yıl benim için bir faciaydı. Yolun sonunda sinir krizleri, endişe, içten içe beni yiyip bitiren öfke ve aile üyelerine oluşturduğum nefretle karşılaştım. Benim bile hatırlamak istemediğim ayrıntılarla sizleri boğmak istemiyorum ama en sonunda mahvolmuş bir vaziyetteydim. Kendimden geçmiş, başkaları için yaşıyor olmuştum. Ailemi içimden dışarı almış, farklı bir konuma yerleştirmiş ve onları orada, kendimi unutarak, beslemeye devam etmiştim...

    Bunun farkına varıyor ama içten içe inkar ediyordum elbette. Sonra yarı-profesyonel bir yardım alma kararı aldım. Üst sınıflardan birinden psikolojik danışma aldım. O süreçte kendimi ailemden ne kadar soyutladığımı, onların gözünde kendimi evdeki bir nesne olarak tanımladığımı- ki bilirsiniz evdeki eşyalar lazım oldukça kullanılır, çok çok özel değilse bu nesnelerle duygusal bir bağ kurulmaz- fark ettim. Evdeki fonksiyonum buydu artık. Lazım olduğunda işlere koşturan, ailesiyle iletişim bile kuramayan ve onlardan nefret edecek boyuta gelen biri. O süreçte yine kendi bireyselliğime ne kadar değer verdiğimi gördüm. Hayallerim hep beni merkeze alan hayallerdi. Yanımda kimse yoktu. Çevremdekiler sadece çevremde olan ben istersem etkileşime gireceğim kişilerdi. Evde yalnızdım, işte yalnızdım, sinamada, cafede, yürüken, koşarken, gezerken yalnızdım. Bunu düşünmek beni heyecanlandırıyor ve coşkuya boğuyordu. Hala öyle gerçi. Bir tek şey dışında.

    Artık sadece ailemin nezdinde değil genel olarak insanların gözünde kendimi bir nesne olarak tanımlıyorum. Neredeyse kimseyle derin bağlar kuramıyorum... Tek bir insan dışında (Tavuk), ve belki biraz da Puf, diğer herkes sanki benimle bir işleri olduğu için iletişim kuruyormuş gibi hissediyorum. 

    Cevap bu. Ben herkesin gözünde "işe yarar bir nesneyim". 

    Bu durum gerçekten canımı çok fena sıkıyor. Artık kurduğum hiçbir arkadaşlık ilişkisini dostane olarak tanımlayamıyorum. Herkesin benden bir beklentisi olduğunu ve bir çıkar uğruna benimle iletişime geçtiğini düşünüyorum. Her masumane gözüken hareketin altında bir şey arıyorum. Arkadaşımın flört olarak tanımladığı bir şeyi ben "yok yavru şu işini yaptıracak da ondan" diye yalanlıyorum. Hayatımı çok etkilemiyor bu durum ama duygu dünyamı yıkmaya başladı. Duygularını uzun zamandır unutmaya çalışan ve yeni yeni bu yapının önemini anlayıp tekrar kurmaya çalışan biri olarak içine düşmek üzere olduğum çukur beni endişelendiriyor...







 

5 Mayıs 2021 Çarşamba

Bir Yılda Hayatımda Neler Değişti?- Mim

 

     Sanırım uzun zamandır mim yapmıyorum. Şu aralar da sık sık okuduğum bir mim var, en son Kağıttan Dünyam'ın yazısını da okuyunca ben de artık yazayım dedim. Canım çekti galiba 😁

     Başlıktan da anlayacağınız gibi mimin konusu son bir yılda hayatımızın nasıl değiştiğiyle alakalı. Ben çok heyecanlıyım sorular için, o zamann başlıyorumm.



1- Geçen sene olmasını istediğim yerde miyim?

     Koca bir hayır. Bu yıl 3. sınıf olduğum için mesleğimle ilgili pek çok şey yaparım diye düşünmüştüm. Dahil olmak istediğim bazı dernekler ve staj programları vardı. Bir de kendi arkadaşlarımın yanında olmak isterdim.

2- Son 1 yıl iyi mi geçti yoksa kötü mü?

    Hayatımın en kötü dönemlerini bu son 1 yıl içerisinde yaşadım. Bu kadar çok korkuyu ve endişeyi aynı anda hiç hissetmemiştim. Tabii utancı da. Ama artık her şeyi arkamda bırakmaya ve bu durumlara bir daha düşmemek için dua etmeye çalışıyorum. Onun dışında... yine kötü geçti. Her zaman olduğu gibi planlarım sık sık suya düştü. Evde bulunmak da beni çok yordu. Eskişehir'deyken yine ara ara kafa dinleyebiliyordum  ama evde ailemle olunca başımı kaldırmaya vaktim olmadı çoğu zaman. Geçen annemler "Sen olmasan bu yıl ne yapacaktık." dediler. Eskiden olsa bu bana gurur verirdi. Şu an usanmışlıkla beraber hissizlik var.  

3- Hedeflerimi gerçekleştirebildim mi?

    Yukarıda da az buçuk dedim zaten hedeflerimi gerçekleştiremediğimi. Belki bi ufak notlarımla ilgili hedefimi gerçekleştirdim diyebilirim. Ortalamamı epey bir yükselttim. Gerçi bu dönem için aynı şeyi söyleyemeyeceğim galiba. Bazı derslerden kalma ihtimalim bile var. İlkay gibi 2021'i baz alırsam eğer, yine hedeflerimin çoğunu saldığımı görüyorum. 

4- Neler öğrendim?

    Çoğu blogcu bu soruya "sağlığın önemi" tarzında cevaplar vermiş. Bizim evde ayda en az 2- 3 kere hastaneye gidildiği için bu anlamda benim için değişen bir şey olmadı. Ama kendimle ilgili zaten bildiğim bir şey pekişti. Kesinlikle kendi alanıma, kendi evime sahip olmalıyım. Yeni olarak... sadece amigurumi yapmayı öğrendim. Şimdi kendime bir çanta örmeye çalışıyorum beğenirsem burada da paylaşırım.

5- Neler deneyimledim?

    Düşünüyorum.. online olan her şeyi deneyimledim ben de hepiniz gibi. Sonra ailemle daha sık aynı ortamda olmayı deneyimledim, onlarla iletişim kurmaya çalışmayı deneyimledim. Ha bir de üst sınıflardan danışma aldım. Bu da benim için güzel bir deneyim oldu.

6- Kendimi daha mı yaşlı hissediyorum yoksa genç mi?

    Ben zaten uzun süredir içimde 90 yaşında bir nene taşıyorum. Haliyle bu nene biraz daha yaşlandı. Bu durumu çok yadırgamıyorum doğrusu.

7- 1 yıl sonra nerede olmayı umuyorum?

    Canım Eskişehir'de. Okulumu, arkadaşlarımı, 3 kişiyle aynı odada kaldığım yurdu bile dehşet derecede özledim. 


    Ben biraz kısa cevaplar verdim sanırım sorulara ama bu durum kanayan yaram olduğu için hep olumsuz şeyler düşündüm. O yüzden olsa gerek uzun uzun anlatasım da gelmedi. Neyse, anlayacağınız bende durumlar böyle, sizde nasıl? Okuyup bu mimi yapmak isteyen herkesi mimledim.