5 Ağustos 2016 Cuma

3 ADET OSTUNUZ VAR #2



MERHABALAAAAR!!

Nerdeyse 1 buçuk aydır buralara uğramadığımın farkındayım, ne takip ettiğim blogları okuyabildim(T.T) ne kendim yazabildim. Normal öğrencilerin yaz tatilinde daha fazla zamanı olur ama benim olmuyor nedense.

Aslında işe girdiğimden dolayı boşladım buraları. Geçen sene de çalışmıştım ama o tam zamanlı bir işti ve eve gelince fazla yorgun yada uykulu olmuyordum, bu sene çalıştığım yerde vardiyalı çalışıyorum. 3 vardiya var.
Sabah vardiyası sabah 8'le akşam 4 arası. Eve geldiğimde yatana kadar bi 6 saatim oluyor ama aynı zamanda ders çalışmam da gerekiyor bu yüzden bilgisayara oturmuyorum ki istesem de oturamıyorum çünkü kardeşim var..
Akşam vardiyası akşam 4'le gece 12 arası. Eve işten çıkınca 12 buçuk 1 gibi geldiğimden dolayı sabah bazen geç kalkıyorum, ama sabah 9-10 gibi kalktığım zamanlar da oluyor o zamanlarda temizlik memizlik derken vakit ayıramıyorum.. ama artık ayırmaya çalışacağım çünkü gerçekten çok boşladım burayı.
Son olarak gece vardiyası. Gece 12' de başlayıp sabah 8'de bitiyor. Bu vardiyada hiçbir şey yapmıyorum. Sabah tek yaptığım şey uyumak çünkü uyumazsam gece çalışamam..

İşte benim yaz tatilimde böyle geçiyor yapacak bir şey yok. Neyse asıl konuya geçeyim. Hatırlarsanız daha önceden 3 ADET OSTUNUZ VAR adında bir yazı yazmıştım bu onun ikinci partı. Peki.. o zaman geçiyorum.

XIUMIN- YOU  ARE THE ONE

Bu ost Xiumin'in de yer aldığı Falling For Challange dizisinin ostu. Bir mini dizi, basit, güzel bir dizi zamanınız varsa bir bakın derim. Bu ostu diziyi izlediğim sıralarda bol bol dinlemiştim, hala da dinlerim. Ayrıca EXO'dan hem kişilik hem vokal olarak en sevdiğim üye Xiumin olduğundan onun sesini bol bol dinleyebileceğim bir şarkıya ihtiyacım vardı,bu ostu seslendirmesi çok da güzel oldu benim için.


Bu şarkı nedense dinlerken beni mutlu ediyor, melodisi olsun sözleri olsun insanı ferahlatıyor. SM de kanalına yüklerken bir MV yapmış da yüklemiş, hoş olmuş..

D.O- SCREAM/ CRYING OUT

Evet yine bir EXO üyesiyle birlikteyiz. Bu yazının ilk partında da Baekhyun vardı :D
D.O'nun sesinden falan bahsetmeme hiç gerek yok herhalde gerçekten efsane bir sesi var.

 Bu ost da D.O'nun yer aldığı Cart filminden. Filmi izleyin, gerçekten izleyin çok güzel bir film. OST'u dinleye dinleye çürüttüm. Bir günde ard arda defalarca dinlediğimi biliyorum, uyurken dinliyorum, otobüs beklerken dinliyorum, ders çalışırken dinliyorum her yerde dinliyorum bıkmadım :D Şarkının hepsini ezberledim ki ben kolay kolay bütün bir şarkıyı ezberleyen bir insan değilim. Sözleri de çok güzel. Film'in temasına çok yakışmış. 

Buyurun o OST;


JO BOK RAE- GO AHEAD, CRY

Ya bu ost.. kaç defa dinlersem dinleyeyim sıkılmam. Bir kere Jo Bok Rae'nin sesi o kadar güzel uymuş ki, bu ostun birkaç versiyonu var dizi içerisinde bir hikayeye sahip olduğu için ama benim en sevdiğim versiyon jo bok rae'nin tek başına söylediği olan. -Bu yazıyı yazarken bile 4 defa dinledim ve büyük ihtimal bir kez daha dinleyeceğim.- 

OST Entertainer'in ostu, dizi hakkında bilgi edinmek için buradaki yazıyı okuyabilirsiniz, benim sevdiğim dizilerden olmuştu tavsiye ederim. 

Neyse ost'a döneyim. Dizide ostun bir hikayesi var o yüzden çok girmek istemiyorum spoiler olur diye ama şunu diyeyim ilk defa jo bok rae'nin sesinden duyduğum zaman ağlayasım gelmişti ki bilirsiniz birkaç defa söylemiştim çok duygusal bir insan değilim diye -merak etmeyin ağlamadım :D- 

Buyrun OST'un Jo Bok Rae versiyonu;


Bu da diğer versiyonu Minhyukla olan;


Aslında bu da çok güzel ama Min'in sesi yumuşak olduğu için bana ''oha ağlayacağım şimdi''dedirtmiyor. Benim favorim Jo Bok Rae'nin tek başına söylediği, sizinki hangisi oldu?


Go Ahead, Cry'ı duyana kadar bu diziden bu post için bir ost seçmiştim daha dizi bitmeden ama Go Ahead, Cry'ı bırakıp bunu yazamazdım. O yüzden +BONUS olarak buraya iliştireyim de içimde kalmasın dedim, o da Minhyuk'un -Ya bu yazının ilk partında da Minhyuk vardı, ostlarda vazgeçilmez sesim oldu bildiğin :D- dizide söylediği bir şarkı, buyurun; 

+BONUS
 DANDARA BAND - I SEE YOU 






20 Haziran 2016 Pazartesi

DİZİ YORUMU: ENTERTAINER



Az önce gerçekten çok beğendiğim bir dizinin son bölümünü izledim (bu yazıyı başladıktan 2 gün sonra bitirebildim çünkü kardeşim bilgisayarı alıp vermedi, anca tekrar oturabildim başına -_-). Buruk bir sevinç içindeyim çünkü sonu çok güzel bitti.. bitmesi biraz üzdü tabii ki.

Bu bölümlerini iple çektiğim dizi başlıktan da anlayacağınız üzere  Entertainer. 

Dizimiz bu sempatik, yakışıklı, bu ne biçim insan bu ne bu uzaylı mı diye düşünebileceğiniz mükemmel bir oyuncu olan  Shin Suk Ho yani Ji Sung etrafında dönüyor ;


Sizi bilmem ama Ji Sung benim gönlümde Kill Me Heal Me'de taht kurmuştu. Adamın oyunculuğunu o kadar beğenmiştim ki hemen mercek altına aldım. Artık bir adım arkasındayım, bundan sonra içinde bulunduğu bütün projeleri takip etmeyi düşünüyorum. Tabii bu dizide yer alacağını öğrenince hemen üstüne atladım. Ama ben izlemeye başladığımda 6. bölüm yayınlanmıştı bile. 6 bölümü bir hamlede bitirdim. Neyse benim Ji Sung aşkımı öğrendiğinize göre Shin Suk Ho'ya geçebiliriz. Shin Suk Ho sizi öyle heyecanlandıran bir karakter değil. Yani ben ''Allah'ım bu karakteri üzerime atın'' demedim. Shin Suk Ho dizinin başlarında birçok hata yapıyor ve dizi bu hatalar üzerine doğuyor.

Dizinin konusu genel olarak Ji Sung'un kurup menejerliğini yaptğı band grubunun verdiği mücadele (gibi bir şey yani).
Tabi ortada bir band var. Menejerimizi öğrendiğimize göre üyelerimize de geçebiliriz.

Üyelerin hepsinin kendi hikayesi var. Gerçekten Kore'de bir grup olsa yüzüne bakılacağını sanmıyorum.Çünkü üyelerin hepsi sorunlu..

JO HA NEUL


Grubun vokalisti olan Jo Ha Neul genel olarak grubun en sorunlu üyesi. Bir yandan da Shin Suk Ho'yu yeniden hayata bağlayan insan. Jo Ha Neul ailesinden dolayı şarkı söylemeyi bırakmış ama Ji Sung onu ikna ediyor ve band'in ilk temellerini atıyor. Bir nevi Jo Ha Neul ve Shin Suk Ho birbirlerini iyileştiriyorlar. Gerçek şu ki üyeler hakkında vermem gerekenden az bilgi vereceğim çünkü olur da izlemeye karar verirseniz benim şaşırdığım yerlere sizin de şaşırmanızı istiyorum. Bu yüzden bu kadar bilgi yeter diğer üyeye geçelim.



KAYLE

Allah'ım sen ne uyuz ve bir o kadar da ponçik birisin Kayle.. Kayle grubun gitaristi. Jo Ha Neul ile başta anlaşamıyorlar falan ama bir şekilde iyi geçinmeye başlıyorlar. Bu süreç gerçekten, gerçekten ama gerçekten sancılı bir süreçti. Kayle'in geçmişi diğer üyelere göre daha temiz ama o da sorunlu.

SOE JAE HOON


Ehuehuehuehu Soe Jae Hoon benim gruptaki biasım olur da :D . Teen Top dinleyen fakat çokta takip etmeyen bir insanım. L. Joe'nun bu dizide yer alacağını öğrendiğimde epey mutlu oldum. Dizideki oyunculuğu beni şoka uğrattı.Yani bir insan karaktere nasıl bu kadar yakışabilir? Hayır L. Joe'dan bu performansı beklemiyordum ben bu yüzden bayağı şaşırdım. Bundan sonra onu oyunculukta da desteklerim. Neyse gelelim Soe Jae Hoon'a. Grubun bateristi.  So Je Hoon Kayle'den de temiz. Hem kişilik hem geçmiş olarak. Onun sorunlu olan tarafı beni illet eden bir yakını. Bunu da sizin öğrenmeniz için söylemeyeceğim. O yüzden daha fazla ayrıntı vermeden diğer üyeye geçiyorum.

NA YEON SOO


Lee Tae Sun ile bu dizide tanıştık. Ben oyunculuğunu falan çok beğendim. Duygusal sahnelerin adamı bence. Grubun en büyüğü, abisi. Çocuklarla tek tek ilgileniyor, onların sorunlarını tek bir bakışta anlıyor ve onlara yol gösteriyor. Ha bu arada grubun Bass Gitaristi. O da biraz sorunlu... bu gruba, grup üyesi olamayacak bütün insanları topladı anlayacağınız Shin Suk Ho.

JUNG GEU RIN


Jung Geu Rin çoğumuzun Reply 1988'den tanıdığı bir yüz. Ayrıca idol grubu olan Girl's Day'in bir üyesi. Oyunculuğunu beğendiğim idollerden. Bu dizide karşımıza Jo Ha Neul'ın ablası olarak çıkıyor. Ayrıca Shin Suk Ho'yla da duygusal bir yakınlık kuracaklar. Çoğu takipçi bu ikisinin yaş farkından dolayı aralarındaki uyumu yakalayamamış olmasından hayıflanıyordu (ki dizi başlamadan başlamıştı bunlar) ama ben herhangi bir uyumsuzluk göremedim. Beğendiğim bir çift oldular ki zaten tam manasıyla çift de olmadılar. Ne demek istediğimi ancak diziyi izlerken anlayabilirsiniz benden bu kadar.

BUYURUN GRUBUMUZ DANDARA (ENTERTAINER)






Yan rolleri de sevdim, kötü karakterler dışında dizideki çoğu karakteri seviyorsunuz zaten.


Bunlar kötü karakterler. Alttakine de tamülüm yok üssttekine de :P

Ha bahsetmezsem olmaz diyeceğim bir tane daha karakterimiz var. Onun kim olduğundan bahsetmeyeceğim ama ya çok sevimli değil mi????




Yemin ederim şu tipe fanlık yapasım var dfghjkl


15 Haziran 2016 Çarşamba

KİTAP ALIŞ-VERİŞİ




Bundan bir önceki yazımda demiştim ya ''yarın görüşürüz (bir aksilik olmazsa)'' diye. Oldu o aksilik. Eve döndüm, bilgisayarın başına geçtim ve bir de ne göreyim.. internet yok! 4 gün boyunca bilgisayarda internet yoktu, bugün erkek kardeşim geldi ve halletti. Bilgisayarla ilgiliymiş. Ben de o interneti düzeltir düzeltmez oturdum bilgisayar başına yazıyorum şimdi.

Kitaplarım tahmin ettiğim üzere salı günü geldi. Tabi ben nasıl seviniyorum nasıl seviniyorum :D Hemen attım snape şu fotoğrafı :D


Aslında salı günü yazacaktım bu yazıyı ama internet saolsun :P Neyse size göstereyim hangi kitapları aldığımı. Hatta birini okudum bile. Okula gitmemek bol bol boş zamanım olmasını sağlıyor.



CİNDER

Ay günlüğü serisini deli gibi merak ediyorum. Geçen okuoku indiriminde herkes seriyi aldı ama ben annemden izin alamadığım için kaçırdım ve sadece indirimde kalan ilk kitabı alabildim.
Seriyle ilgili birkaç bir şey biliyorum. Özellikle içinde sayborgların olması beni iyice meraklandırıyor.
Kitap beklediğimden ince çıktı, videolarda hep kalın gözüküyordu. Göz yanılması herhalde.
En son Cindir'ı okuyacağım çünkü bir serinin ilk kitabı ve ben 2. kitabı okuyana kadar olayları unutmak istemiyorum, ayrıca tatlı en son yenir değil mi? :D


İYİ KIZ

Gerçek şu ki bu kitap hakkında bir şey bilmiyorum ama hakkında iyi şeyler duydum ve arka kapak yazısı biraz dikkatimi çekti. Hazır 9.90' a inmişken de alayım dedim. Kapağı da çok hoş ama ben kapaklarda yüz, beden vs. sevmiyorum. Umarım güzeldir.


OTOMATİK PORTAKAL

Bu kitabı instagramda görmüştüm. Rengi ve kapağı ve özellikle adı çok dikkatimi çekmişti. Konusu hakkında hiçbir fikrim yok ama modern klasiklerden olduğu için iyi çıkacağını düşünüyorum.


PİYONUN SON HAMLESİ

Okuduğum kitap Piyonun Son Hamlesi. Acayip sürükleyici ve güzeldi. Aslında kargo parası vermemek için 1 kitaba daha ihtiyacım vardı bu yüzden sitede kitap araştırıyordum. Ne adı dikkatimi çekti (Satranç sevmem çünkü bilmem) ne de kapağı, ama kapağında Tess Gerritsen'ın adını görünce attım sepete. Pek bir beklentim yoktu ama gerçekten mükemmel çıktı. Yorumunu yazdığımda bahsedeceğim zaten o yüzden geçiyorum.


SO JI SUB'UN YOLU

Çıktığından beri istiyordum ve sonunda kavuştum. Normalde çok pahalı (30 lira) ama kitabın kalitesi çok iyi değer yani 30 TL'ye ama ben o kadar zengin değilim T.T Hazır 9,90 a düşmüşken de attım sepete.


SÜPER İYİ GÜNLER
Ya da Christopher Boone'un Sırdışı Hayatı

Ben bu kitabı bir booktube'da görmüştüm. Hangisi olduğunu hatılamıyorum ama gerçekten hak ettiği değeri görmeyen bir kitap olduğunu söylemişti ve okumamızı tavsiye etmişti. Konusu da dikkatimi çekti, otistik bir çocukla ilgiliymiş. Bu yazı bittikten sonra buna başlayacağım, içeriği oldukça farklı (matematik soruları falan var :D )


TERS DÜZ

Sonunda benim de bir Ters Düz'üm oldu. Mert Ofluoğlu severek takip ettiğim bir bloggerdır ve kitabını çıktığı günden beri merak ediyordum. Büyük ihtimal Süper İyi Günler'den sonra Ters Düz'ü okuyacağım. Oldukça meraklıyım bu kitap hakkında malum okuyup da beğenmeyen yok.


GÖLGE VE KEMİK

Alış-verişimin son kitabı Gölge ve Kemik. Bu da bayağı merak ettiğim bir kitap. Arkadaşım benden önce aldığı (gerçi o da okumadı daha)  için biraz kıskandım ve artık erteleyip durmayayım alayım şu kitabı dedim ve attım sepete. Aslında kitabın konusu hakkında bir şey bilmiyorum sırf yorumlardan kaynaklı olarak merak ettim. Umarım devamını almamı sağlayacak kadar güzeldir. Büyük beklentilerim var!!

Benim alış-verişim bu kadardı. Aldıklarım arasında sizin merak ettikleriniz yada okuduklarınız var mı?

Görüşürüz.



12 Haziran 2016 Pazar

KİTAP YORUMU: BİR TÜRK MASALI; DUYGU



Merhaba. Nasılsınız? Ramazan nasıl gidiyor? Çok zorluyor mu oruç? Beni sorarsanız hamd olsun iyiyim. Bu sene ne acıkıyorum ne susuyorum (içinizden maşallah deyin de nazar değmesin :D ) 
Gece olmuş saatin 04.44'ü (aman Allah'ım bu evrenin bir mesajı olmalı şuraya Yongguk 04.44 ekleyeyim de yazının devamını onun eşliğinde okuyun :D )


uyku falan tutmadı beni. Hazır kuzenimin laptopunu (amcamlardayım da) bulmuşum alayım dizlerimin üzerine kurulayım yatağa kalan 4 kitabın kısa kısa yorumunu gireyim dedim. Gerçi bunu dememde bu hafta sipariş ettiğim kitapların salı günü elime ulaşacak olması (umarım) ve onlar gelince de benim bu kalan kitapların yorumlarını zilyon sene sonraya erteleme korkum da olabilir -Allah'ım bu nasıl cümle-.
8 kitap sipariş ettim ve hepsi için çok heyecanlıyım.
 Neyse bu faslı bu kadar uzatma yetti ben geçeyim kitaplara.



Sevmedim.
Biraz fazla mı bodozlama oldu?
 Konusunu anlatayım ondan sonra neden sevmediğime geçerim.

KONU: Bir kızçe var (Bu Duygu oluyor). Bu kızçemizin başına türlü türlü kötülükler geliyor ve bu türlü türlü kötülüklerin sonucunda ''Develerim'' dediği 3 yiğitle karşılaşıyor onları aile belliyor. Bu Develer İstanbul'un en arıza adamları (herkes onları böyle betimlemiş bozmayayım dedim). Onlarla olan hikayesini okuyoruz. Geçmişlerini, dostluklarını, aşklarını falanlarını filanlarını.. Bu kadar konu yeter.


YORUMUM: Ben biliyordum bu kitabın bir wattpad kitabı olduğunu!! Yani biliyordum derken okurken sezmiştim ama demiştim ki herhalde yazarın ilk kitabı falan yoksa bu nasıl bir anlatım.. Sonra bir gün okulda arkadaşım elimde kitabı görününce ''ben bunun wattpad de okumuştum'' dedi ve her şey netleşti benim için.

Gerçek şu ki WATTPAD'den basılan kitaplara deli gibi bir ÖN YARGIM VAR VE BENCE OLMASI DA NORMAL.

Neyse konumuz wattpad değil ben kitaba döneyim.. kitapta gereksiz (deli gibi hemde) betimlemeler var. Aslında bakarsan tek bir cümleyken gayet hoş fakat bunlar ard arda, ard arda gelince insanı çok pis yoruyor. Tabii bu betimlemeler de kitabın çok saçma bir şekilde uzamasına yol açmış. 664 sayfalık kitabın (sevgili yazar çok afedersin) 200'ü çöp.Bazı cümleler de oldukça saçma ve acemiceydi.. 


İçeriğine gelirsek, kitabı okurken yazarın genç olduğunu (açıkçası ergen olduğunu düşünmüştüm) ve sanki kendi istediği yaşamı yazdığını düşünmüştüm -bunda kitabın wattpadden çıkma olması da biraz etkili oldu-, ne kadar Duygu'nun başından iğrenç şeyler geçmiş olsa da o Develeri kim istemez. Hem hepsi arıza, istanbulda adı sanı olan mafya babaları, Duyguyu ne kadar bulaştırmamaya uğraşsalar da (bu kitabın romantik kısmı) ekşınlı bir hayat. Tabii böyle olunca ben de yazarı ergen sandım. Kitabın son sayfasına gelip yazarın resmiyle karşılaşana dek.. kadın 35-40 yaşlarında gösteriyordu..

 Ayrıca kitabın sonlarına doğru mide bulandırıcı +18 sahneler vardı. Hani yazarsın, şu sıralar pek bir moda zaten ama bu kadar ??? Genel olarak kitaptaki karakterlerden de hiç haz etmedim. Duygu zaten tam bir geri zekalı, Sedat desen benim bir erkekte sevmediğim ne kadar özellik varsa toplanmış hali.Hani Bekir'i ve Ali'yi biraz sevdim (Bekir'in fazla olayı yok da Ali'nin kişiliği benim hoşuma giden karakterlerden o yüzden Ali'nin gözünden anlatılan kitabı alacağım -gerçi serinin 2. değilde 3. 4. kitabı olsaydı hayatta bakmazdım yüzüne-) Kalan karakterlerde sırf çöplük. Hani bi' ana vardı hoş ponçikli falan ama ben onu da sevmedim :P. Bu arada kitabın ismi 'BİR TÜRK MASALI'' diye de eski zaman hikayesi veyahut bir türk gencinin aşkı için uğraşları tarzında şeyler hayal etmeyin..


@mutlumerve_ adlı insta hesabından alıntıdır.

Kitaplar yanımda olmadığı için altlarını çizdiğim (gerçi ben hoşuma giden cümleyi şu şekilde <<...>> renkli kalemlerle belirtiyorum) cümleleri alamayacağım. Gerçi pek de bir şey yoktu diye hatırlıyorum.. 

Bu kadar eleştireceğim aklımın ucundan geçmezdi doğrusu kitabı sevenlerden ve yazarından çok çok özür dilerim :( 

Sözde kısacık anlatıp geçecektim :D Şimdi diğerlerini de anlatayım dersem yazı okunmaz olur, ayrıca saat 6 oldu ben yavaştan uyumaya gideyim. Bir sonraki yazımda -bir aksilik çıkmazsa yarın- görüşürüz.


16 Mayıs 2016 Pazartesi

MİM: ÖP, EVLEN, UÇURUMDAN AT TAG



Yeniden selamlar, 
bugün bu güzel mimle misafir olacağım evinize. Bu mim benim çok hoşuma gitmişti ve birinin beni mimlemesini beklemiştim, sonunda Ben Ölürsem Kitap Biter bloğunun sevgili yazarı Kenzi beni mimledi. Onun yazısı hemen şuracıkta.


Bu güzel editi de ona borçluyuz, kullanabileceğimizi yazmış ben de duramadım :D

Ayrıca mimin nasıl yapılacağını da çok güzel açıklamış, bugün bir gıdım daha üşengeç olduğumdan onu da sevgili Kenzi'den alıyorum, helal eder umarım :D



Ben  14 erkek 7 kız yazdım, 7 tur olacak yani. O zaman başlıyorum.

1. TUR

Duygu (Bir Türk Masalı: Duygu)
Newt (Labirent Serisi)

ÖP: Rudy. Rudy sevimli çocuk, benden küçük ama olsun, yanağına bir buse kondururum :D
EVLEN: Newt.. Newt benim serideki en sevdiğim ikinci karakterdi.. (Tabii ki 1. Minho) Neden bele ettin yazar ağbey :'(
UÇURUMDAN AT: Gönül rahatlığıyla Duyguyu buraya yazıyorum.

2. TUR

Kamuran (Çalı Kuşu)
Mark (Marslı)

ÖP: Finn
EVLEN: Mark. Yani ne sandınız :D
UÇURUMDAN AT: Kamuran.

3. TUR

Sol (Kül)
Bekir (Bir Türk Masalı: Duygu)
Bernard (Cesur Yeni Dünya)

ÖP: Sol. 
EVLEN: Bekir. Aslında Sol'ü evlene yazmak için yazmıştım ( :P ) ama Bekir daha bir evlenilesi geldi şuan gözüme :D
UÇURUMDAN AT: Bernard.

4. TUR

Tom (Trendeki Kız)
Olga Sergeyevna (Oblomov)
Ali (Bir Türk Masalı: Duygu)

ÖP: Olga Sergevyena. Aslında kitapta en sevmediğim karakter sendin ama Ali ile evleneceğimden dolayı ve Tom'u kesseniz öpmeyeceğimden dolayı buradasın, kader..
EVLEN: Ali kitaptaki en sevdiğim karakter. Hatta kitabın o iğrenç diline katlanıp serinin ikinci kitabını Ali için okuyacağım. (Eğer ikinci kitap Ali'nin bakış açısından olmasaydı hayatta para vermezdim.) 
UÇURUMDAN AT: Tom. Lanet pislik karakter, umarım ölürsün.

5. TUR

Rachel (Trendeki Kız)
Dax (Kül)
Ketniss (Açlık Oyunları)

Niye hepsi kız oldu :D Neyse,

ÖP: Ketniss.
EVLEN: Dax
UÇURUMDAN AT: Rachel. Ben bu kitaptaki hiç bir karakteri sevmiyorum sanırım :D

6. TUR

Lenina (Cesur Yeni Dünya)
Teressa (Labirent Serisi)
Thom (Kül)

ÖP: Lenina, ne kadar sevmesem de..
EVLEN: Thom. Yorumunu yazdığımda Thom'dan hiç bahsettim mi hatırlamıyorum ama benim kitapta en sevdiğim karakterdi.
UÇURUMDAN AT: Teressa. Gözümü bile kırpmam.

7. TUR

Adden (Kül)
Toby (Kurtlara Söyle Eve Döndüm)
Zane (Kül)

ÖP: Adden.
EVLEN: Toby
UÇURUMDAN AT: Zane.

Veeee mim bitmiştir. Çok zevkli bir mim. Karakterleri belirlerken biraz zorlandım çünkü benim isim hafızam iğrençtir.. Ama güzeldi. Şimdi gelelim kimleri mimliyorum;


ve yapmak isteyen herkes

Mimlendiniz efenim kolay gelsin :D


11 Mayıs 2016 Çarşamba

HİKAYEMSİ ŞEY: YAĞMURLA GİDEN



Merhabalaaar, bugün yeni bir hikayemsi şeyle geldim size. Aslında çok kısa ama paylaşmak istedim. Şimdiden okuduğunuz için teşekkürler!!

NOT: İsim için çok çok teşekkürler Deep!!


Geri  dönmeyecek..
Geri dönmeyeceğini biliyorum.
Zaten nasıl geri dönebilir ki ölen biri?
Döneceğini düşünmek sadece çocukların yapacağı bir eylem..

Sonbahardı. Hangi ay, gün ya da saat hatırlamıyorum. Sadece 3 yıl önce bir sonbahar..
Tarih konusunda balık hafızalıyım fakat o gün olan olayların hepsini hatırlıyorum. Tarih dışında kalan bütün ayrıntıları.

Yağmur ha yağacak ha yağmayacak denilen günlerden, serin bir esinti vardı havada. Yüzlerimiz yine de gülüyor, biz yağmuru ve soğuk havayı severdik çünkü. Onun üzerinde kırmızı bir kazak var. Bunu hatırlıyorum çünkü doğum gününde annem almıştı , rengi sevmediği kadar parlaktı fakat sırf annem aldı diye giyiyordu. Bu dolabındaki tek kırmızı parlak kazağıydı. Altında kot pantolonu. Kot dışında pantolon giymezdi. Düğün gibi özel günlerde bile takım elbise giydiğini görmedim. Takım elbisesi giydiği tek gün kendi düğünüydü. 

Annemi almak için memlekete gidiyorduk. Annemin memleketine. Dayım hastalandığı için 10 günlüğüne orada kalmıştı. 10 gün sonra, hatırlayamadığım bir sonbahar gününde, yağmur ha yağacak ha yağmayacak derken ve hava eserken biz annemi almaya gidiyorduk. Üzerinde kırmızı parlak bir kazak ve kot pantolon vardı. Kabanını arka koltuğa koymuştu.

Radyoda onun sevdiği türkü çalıyordu. Yeşil ördek. Nasıl denk gelmişti ki..

Yarım saat sonra başladı yağmur. İddiayı babam kazanmıştı ve yağmur yağmıştı. Yağmur yağmayacak diyen bendim. İnatlaşmıştık, annemi aldıktan sonra onları yemeğe götüreceğimi söyledim.

Nasıl oldu bitti anlamadım, hayır…
Nasıl olduğunu gayet iyi hatırlıyorum, önümüze bir geyik çıkmıştı. Babam çarpmamak için sağa kırdı direksiyonu. Bana sıkı tutun diye bağırdı ama kendisi sıkı tutunmamıştı. Ön camdan fırladı. Kemerini takmamıştı, yola çıkmadan önce o kadar dil dökmeme rağmen. Her yolculuğun başlangıcı böyleydi. Hiç kaza yapmamasıyla böbürleniyor, takmazsa da bir şey olmayacağını savunuyordu. Nasıl olmaz? Olmuştu işte. Arabanın 1 metre ilerisinde hareketsiz  yatıyordu.

Ağlamadım, bağırdım ama. Sesim kısılana kadar bağırdım. Canım çıkana kadar bağırdım. 20 dakika sonra başka arabalar gelmişti. Ambulanslar ve polisler. Ben çağırmıştım onları. Zor bela cebimden çıkardığım telefonum ile.

Önce babamı götürdüler, bir hastanenin bodrumuna. Soğuk ve diğer ölülerin olduğu yere. Sonra beni. Ama ben soğuk bir odaya kapatılmayacak kadar sıcaktım. Hayatta olduğuma karar verdiler, ama ben ölmüştüm. Babamı yerde hareketsiz olarak 20 dakika boyunca izleyince ölmüştüm. 1 hafta 4 gün beyaz bir odada kaldım. Hemşireler, doktorlar girip çıktı bu süre zarfında. Korkmadım ya da ağlamadım. Ama ben, babamı artık parlamayan kırmızı kazağı ve kot pantolonuyla, arabanın 1 metre ilerisinde hareketsiz yatarken 20 dakika izleyince ölmüştüm.

2 Mayıs 2016 Pazartesi

KİTAP YORUMU: KİTAP HIRSIZI




Selamlaaaaar!!
Sonunda kitabım elime geçti ve sonunda yorumunu yazmaya başlıyorum. Okuyalı 2 ay oldu yine de bilgilerim ve düşüncelerim taze. Aslında kitap yokken de yazardım yorumunu fakat kitapta altını çizdiğim cümlelere ihtiyacım oluyor, o yüzden sabırla bekledim. Aslında kitabı okur okumaz (sanırım 2-3 gün sürmüştü) arkadaşıma vermiştim fakat o sayısal sınıf ve çok çok çok çalışması gerekiyor. Sınav haftası bitti ve en sonunda okuyup getirdi. 


alıntı.

Neyse burayı fazla uzatmaya gerek yok hemencecik konuya geçelim, çünkü bu kitap hakkında diyeceğim çok şey var!!

Liesel Nazi Almanyasın'da yaşayan bir çocuktur. Hikaye onun etrafında dönüyor. Bazı sebeplerden ötürü annesi Liesel'i ve erkek kardeşini başka bir aileye vermek zorunda kalıyor, ne yazık ki erkek kardeşi daha yoldayken ölüyor. Kardeşi gömüldükten sonra Liesel yerde, karların arasında bir kitap buluyor ve Kitap Hırsızı'mız böylece ilk kitabını çalmış oluyor.

<<''Baba!'' diye fısıldadı Liesel. ''Gözlerim yok.''
Babası Liesel'in saçlarını okşadı. Kız tuzağa düşmüştü.''Öyle bir gülümsemeyle,'' dedi Hans Hubermann, ''gözlere ihtiyacın yok zaten.'' Kızına sarıldı ve tekrar resme baktı. Şimdi sıra E'de.''>>


@snowbook insta hesabından alıntıdır.

Gerçek şu ki Yahudileri hiç sevmem. Genelinden de haz etmem, istekli olarak bir ön yargım var bu insanlara karşı ve ben bu ön yargıyı kırmak için hiç bir şey yapmıyorum, yapmak da istemiyorum doğrusu. Tabi bu genel olarak onlar hakkında düşüncelerim, yoksa iyi insanlar yoktur onların içinde, kesinlikle onlardan nefret ediyorum demiyorum. Her toplumda olduğu gibi onlarda da gerçekten iyi insanlar olabileceğini düşünüyorum. Sadece genelini sevmiyorum.

<<''İnsan her zaman dilediğini elde etmezdi.
Özellikle de Nazi Almanyasın'da.
Zaman geçti.
Savaş büyüdü.
Max, başka bir boş odada gizlenmeye devam etti.
Ta ki kaçınılmaz an gelene kadar.''>>

Amma ve lakin ben bu kitaba aşığım. Nabrut'un yazısını okuyunca ''Keşke almasaydım.'' dedim mi? Evet, dedim. Fakat ben geçen sene  bu kitabın filmini izleyip beğendiğim için ve kesinlikle kitaplar filmlerden daha güzel olduğu için bir şans verdim ve gerçekten de iyi ki vermişim.


@1beste1kitap insta hesabından alıntıdır.

Başlarda kitabın, yazarın diline alışamıyorsun ve kısa bir süre kitabın içine giremiyorsun fakat bir alıştın mı o kadar akıcı ve muhteşem ilerliyor ki anlatamam. Bir kere ''Hikayeyi kim anlatıyor?'' diye bir soru beliriyor kafanda ve bundan emin olana kadar aklından bin bir türlü şey geçiriyorsun. Misal ben arkadaşımın kafasının etini yemiştim 'bak bu yüzden bu anlatıyor olabilir ama şöyle bir şey de var o yüzden bu da olabilir'' diye. Tabii ki size burada hikayeyi anlatanı ifşalamayacağım ki siz de benim gibi merak edin ve heyecanlanın. Sırf bu yüzden aşığım kitaba.


@kitapevreni insta hesabından alıntıdır.

<<''Yüzünüze bir tokat yedikten sonra gülümsediğinizi düşünün. Sonra da bunu günde yirmi dört saat yaptığınızı.
Bir Yahudi'yi gizlemek böyle bir şeydi''>>

İçerik olarak da hoşuma gitti, basit ama etkileyiciydi. Karakterlere gelirsek eğer, Liesel ile aramda bir bağ kuramadım ama bütün karakterleri bir şekilde seviyorsunuz, en kötü dediğiniz karakter bile bir süre sonra kendini size sevdiriyor, tabii ki Hitler hariç. 


@_kitapdelisi_ insta hesabından alıntıdır.

''Öneriyor muyum?'' sorusuna gelirsek eğer, bu kadar övdüm önermezsem tuhaf olur yani!! Bence okuyun, hani zevk meselesi bir yandan ama ''keşke okumasaydım, bu nasıl kitap'' demezsiniz bana göre. Ayrıca Markus Zusak'ın da diğer kitaplarını okuma kararı aldım. Eğer diğer kitaplarının da bu kadar okuması zevkli bir anlatımı varsa bu yazar benim favori yazarlarım arasına girer.
Filmini de öneririm. Kitabı kadar olmasa da filmi de hoştu. Bence onu da zevkle izleyebilirsiniz. 

Benim kitap hakkında düşüncelerim bunlar, eğer okumuşsanız yorumlardan kitap hakkında dedikodu yapabiliriz, okumamışsanız ve okumaya karar vermişseniz eğer, okuduktan sonra gelin ve yine dedikodu yapalım :D





12 Nisan 2016 Salı

DURUM BİLDİRİMİ #3



Bloga yazı girmek vakti geldi diye düşündüm bugün.
Bugün okula gitmedim. Sabah gözlerimi dahi açamadım. Bir ağırlık vardı üzerimde. Hazır gitmemişken de artık vakit geldi diye düşündüm. Çok şükür sınavlar bitti. Ben de bittim.
Maalesef ki sınavlar yüzünden buraya vakit ayıramıyordum.

Neyse, sınav haftası ne kadar yoğun geçse de kitap okumadan duramadım tabii. Arkadaşlarım ''Sen nasıl sınav haftası 2 kitap bitirdin -şaşırma ifade simgesi- '' dedi. Canlarım sizin 2 saatiniz yollarda geçmiyor. Bu 2 saatleri boş bırakmamak için de kitap okuyorum ben. Tabi dizilerimden feragat ettim. DOTS'a kaldığım yerden devam ediyorum ama hala yetişemedim. Moorim School'u sınavlardan önce son 2 bölümde bırakmıştım -sırf Hongbin oğlumu ağlatıyorlar diye, belki bu yazıyı yazdıktan sonra izlemeye giderim, son bölümden biraz spo aldım, çocuğum gülüyormuş :')-

3 kitap daha aldım, sınav haftasına girmeden 1-2 gün önce. Onların 2'si bitti, 1'ini şuan okuyorum -SEN NE GÜZEL BİR KİTAPSIN MARSLI ❤︎❤︎❤︎- 
Aslında kitapları alır almaz yazısını yazacaktım fakat bir türlü bilgisayar başına geçmek için vakit ayıramadım. Kitap Hırsızı'nın yorumunu giremiyorum çünkü kitap arkadaşımda. O kitabı okuyup verene kadar da kitapların yorumunu giremeyeceğim gibi görünüyor çünkü okuma sırasıyla yazmak istiyorum. Eğer Duygu'yu yazayım sonra Kitap Hırsızını yazarım dersem de bu sefer Kitap Hırsızını yazamayabilirim. Eğer sırayı bozarsam öyle devam eder -bu ne biçim huy!!- bu yüzden başladığım gibi devam ettirmek istiyorum.

GOT7 bahsettiğim CB'i çoktaaaan yaptı. Buyurun bu da MV.


Demiştim ben size JYP ters köşe yapacak diye.  MV'ni taeserla hiç bir ilgisi yok.

Onların ardından da DAY6 cb yaptı. Jun'suz ilk cb.. 
Jun'un yokluğunu öyle bir hissettim ki albümde. Kardeşlerinin yanında sesini duymamak içimi sızlattı. Neyse, tekrar girmek istemiyorum bu konuya. Şarkı tabii ki MÜ-KEM-MEL!!
Debut şarkıları olan  Congratulations'la hiç bir ilgisi yok ve aynı mükemmellikte. Ben bu çocuklara nugu (çaylak) diyemiyorum. Dilim varmıyor. Albüm hele.. ya ben nasıl anlatırım bu albümü. Siz dinleyin iyisi mi.
 Buyurun bu da geri dönüş şarkıları LETTING GO;


Bende bu kadar. Aslında NCT'den de bahsedecektim de odamı temizlemeye gitmem gerekiyor. Onların hakkında ayrı bir yazı yazacağım o yüzden. Size sadece çıkış şarkılarını bırakayım;

NCT U- THE 7TH SENSE
VE

NCT U- WITHOUT YOU



20 Mart 2016 Pazar

KİTAP YORUMU: KURTLARA SÖYLE EVE DÖNDÜM



Sonunda diğer 3 kitabımı bitirdi.
 Kül'den sonra Kurtlara Söyle Eve Döndüm'ü okudum. Ondan sonra Kitap Hırsızı ve en son Bir Türk Masalı: Duygu.
Okuma sırasına göre yorumlayacağım kitapları. 

KURTLARA SÖYLE EVE DÖNDÜM

alıntı

''Voah çok güzel'' dediğim bir kitap olmadı. Ama kötü de değildi. Yer yer sıkıldığım oldu. Ama son 100 sayfayı soluksuz okudum. 

Bir kitabı daha hakkında hiç bir şey bilmeden aldım yine. Aşk romanı olduğunu biliyordum o kadar. Sadece alttaki yorumlara güvendim.  Bu yorumu girmeden önce nasıl anlatayım konusunu falan diye baya düşündüm, hatta bir kaç yorum okudum bloggerlardan. Herkes çok beğenmiş, bayılmış falan ama ben bu kadar bayılacak bir kitap olduğunu düşünmüyorum. Kitapta 2 kişinin 1 kişiye olan aşkı anlatıyor. 

@appollongüncesi insta hesabından alıntıdır.

<<''Finn sanatın meyve dolu bir kasenin mükemmel bir resmini yapmakla ilgili olmadığını söylerdi. 'Sanat fikirlerle ilgili' derdi.Ve senin bir ömür boyu yetecek kadar iyi fikrin olduğunu söylerdi''>>

Bu 2 kişiden biri 14 yaşındaki June. Diğeri de Toby.
June dayısı olan Finn'e aşık olduğunu düşünüyor ki ben bunun bir aşk olmadığını sadece bir hayranlık olduğunu düşünüyorum. Daha sonra Finn'in AIDS hastası olduğunu öğreniyor çok geçmeden de Finn ölüyor. Ve olaylar bundan sonra June'un Toby ile tanışmasıyla başlıyor. Kitapta cinsellik adına hiç bir şey yok fakat gay aşkına değiniyor. Eğer bundan hoşlanmıyorsanız bu sizi rahatsız edebilir .

Bir homofobik değilim. Belki buradaki yazımı okuyup beni homofobik ilan edersiniz ama değilim. O zamanki tepkim başka bir şeyeydi.Yorumları da okursanız anlarsınız belki. Homofobik değilim ama birlikteliğe karşıyım. Tabi diğer insanlar beni ilgilendirmiyor, ben kendi işime bakarım. İnsanın kendi seçimi derim geçerim.

@tycheninfortunası insta hesabından alıntıdır.

<<''Finn öleceğini bildiği halde bunu umursamıyordu sanki.'' dedim. Ve bu doğruydu. Finn onu gördüğüm son ana dek her zamanki soğuk kanlılığını korumuştu.
''Bilmiyor musun? İşin sırrı bu. Her zaman hayal ettiğin gibi biri olduğundan emin olursan ve etrafında yalnızca insanların en iyilerine yer verirsen ertesi gün öleceğini bilsen bile bu umurunda olmaz''>>

Neyse ben kitaba geri döneyim. 
Son 100 sayfa gerçekten güzeldi. Kitapta bazı şarkı adları vardı. Kitabı okurken karşılaştığım zaman ve imkanım varsa dinledim. İçinde sevdiğim de vardı sevmediğim de. 

Junn ana karakterimiz ve Finn'e olan hislerini aşkla karıştırması çocukluğundandı. June tam bir Orta Çağ meraklısı. Bazen kendi kendine oyunlar oynuyor Orta Çağ'da olduğunu düşünerek. Kitapta en sevdiğim karakter olmadı. Kitapta en sevdiğim karakter June'un ablası Greta'ydı. Nedendir bilmem ama ısındım ben bu karaktere. Toby'yi de sevdim. masum bir karakter. 

@bookishcloud insta hesabından alıntıdır.

<<''Yalnızca dünyanın en mutsuz insanları sonsuza dek yaşamayı ister, çünkü hayatları boyunca istedikleri hiçbir şeyi yapamadıklarını düşünürler. Yeterince zamanları olmadığını, hayattan paylarına düşeni alamadıklarını hissederler''>> 

Ha unutmadan, kitabın ismi ne alaka derseniz onu merak edip kitabı okursanız siz öğrenin. Benim hoşuma giden küçük bir ayrıntı.

Gelelim kitabı öneriyor muyum?
Yani. Her kitaplıkta olmalı diyemeyeceğim ama bahsedildiği kadar güzel de değil. Hani önyargınızı yıkacak falan diyor ama o kadar da etkili bir kitap değildi.

Dünkü olay hakkında konuşmak dahi istemiyorum. Benim bulunduğum semtte de 50 kilo bomba bulunmuş diyorlar. Allah vatanımıza zeval vermesin.



21 Şubat 2016 Pazar

KİTAP YORUMU: KÜL



Evvet! İlk kitap tanıtımıyla buradayım.
Bu yazımda yeni kitaplarımdan bahsetmiştim. İlk olarak Kül'ü okuduğum için onun tanıtımını yazıyorum. 

Önce arka kapak yazısını şuraya iliştireyim;

Kader daha önceden belirlendi.
Yönetim tarafından sıkıca kontrol ediliyor. 
Değiştirilemez.

Madden Sumner bir Mor olarak doğdu. Sistemin en yüksek halkası. Kaderi Yediler Bakanı olmak.

Dax halkanın alt tabanı olan Kül, bir Renksiz. Kaderinde gerçekleştirmesi gereken hiçbir şey yok.
Buna rağmen hayatından vazgeçmiş değil.
Statüsünün onu tanımlamasına izin vermeyecek.

Dax ve Madden'ın yolları, özgürlüklerini kazanmak için verecekleri mücadelede hiç beklemedikleri bir şekilde birleşecek.

Peki, kaderleri için savaşmaya gerçekten hazırlar mı?

alıntı

Konusu kısaca şöyle; Bir olay oluyor, bu olay sonucunda insanlığın çoğu yok oluyor. Klasik bir distopya yani. Daha sonra insanlar renklerle ifade edilen statülere yerleştiriliyorlar. Önem sırasından itibaren ''Mor, Kırmızı, Yeşil, Sarı, Kahverengi, Barut Rengi ve Kül Rengi. İnsanlar kaderlerinin önemlerine göre renklendiriliyorlar. 

<<''Kaderin armağanı, tehlikeli bir sorumluluktur.Geleceğin gücüyle birlikte gelir.''>>

Arka kapak yazısında karşılaştığımız 2 ana karakterin ağzından dinliyoruz biz olayları. Bir o anlatıyor bir o. 
Burada bir şey itiraf edeyim, ben kitabın sadece arka kapak yazısını okumuştum. Hakkında hiçbir araştırma yapmadım. Zaten kapağı görür görmez kitabı istiyorum diye dolandım ortalıkta. Ben arka kapağını okuyunca Dax'i erkek sandım (Gerçekten). Tabi aklımda kurguluyorum, Madden ve Dax aşık olacak sonra baştakilere kafa tutacaklar falan fistan diye. Kitaba başladım ilk birkaç sayfasında Dax'in kız olduğuyla ilgili hiçbir şey söylemiyor, hatta bir yerde Dax'in kıyafetlerini betimlerken abisinin eskilerini giydiğinden, üzerinde pantolon ve tişört olduğundan falan bahsediyordu. Sonra bunun ben kız olduğunu öğrenince beynimden vurulmuşa döndüm. Sanırım o cümleyi 5-10 defa okudum. Tabi böyle olunca kitap benim kurguladığımdan çok başka devam etti. Bu kitabın bana attığı en büyük goldür.

alıntı

Neyse,
Madden 18 yaşında bir Mor, ayrıca kaderinde en yüksek konum olan Yediler Bakanı olmak var. Yani düşünebileceğiniz en önemli statüde kendisi. Diğer Mor'lar gibi çok üstten bakmıyor Küllere ama içten içe o da Küller'den fazla haz etmiyor. Yasalara bağlı, bu sistemi benimsemiş biri. 

<Öfkeyle,''Bu senin için bir tür şaka mı? diye sordum. Zane beni öylece başından savdı.''Kaybedecek hiçbir şeyin olmadığında komediyi en garip yerlerde bulursun. Senin türünün anlamayacağı bir felsefe''.>>

Dax ise asi bir genç kız. O da 18 yaşında ve Madden'la aynı sınıfa gidiyor. ( Evet, statüsü farklı olan inanlar aynı yerlerde bulunabiliyorlar, aynı okula gidebiliyorlar fakat toplumda ayrımlar var. Morlar, Morlarla yada statüsüne yakın olanlarla takılıyor, Küller, Küllerle). Dax bir Kül, ama Küller'in de altında çünkü onun bir kaderi yok. Küllerin bile ufak tefek kaderleri var  -misal karşıdan karşıya geçmek- ama onun hiçbir kaderi yok. Bu yüzden daha bir dışlanıyor, daha bir ezikleniyor. Ama Kül olsa da, Dax'in Mor olan abileri Link ve Aldan Dax'i çok seviyor.

alıntı

Şimdik yukarıda ''Ben kadere karşı kumar oynamayı çok iyi biliyordum'' diyor ya. İşte bu yerde kaderinizi inkar ederseniz çok ciddi cezalar alırsınız, hatta idam edilirsiniz. Eğer kaderinde olan şeyi -misal karşıdan karşıya geçmek- yapmazsan yada yapamazsan idam ediliyorsun. Nedenini sorgulamıyor adamlar direk sisteme bir baş kaldırı olarak düşünüp idam ediyorlar. 
Hatta bir kural var, ailenin çocuğu sisteme işe yaramaz bir statüde ise vergi falan ödüyorsun ki bu vergiler hiç azımsanmayacak derecede değil. 

Kitap hakkında geri kalanları kitabı merak edip alırsanız siz öğrenin. Fazla şey anlatmayayım merak edilecek bir şeyler kalsın size de.

YORUMUM

Ben kitabı beğendim, kolay okunuyor. Eğer kız kardeşim ışıktan rahatsız olup ''Abla yeter!! Yarın bitirirsin'' demeseydi 1 buçuk günde bitirirdim. Zaten okulda bitirdim kitabı. 
Nasıl desem kitap 460 sayfa, bunun 420 sayfasında olaylar oluyor, sırlar açığa çıkıyor, geçmişte olan olaylara değiniyor falan ama ben bu olaylardan pek etkilenmedim. ''Yok artık canım!!'' dediğim kısımlar olmadı. Böyle hep bir eksiklik hissettim. Ama son 40 sayfa ''benim için'' oldukça keyifli geçti. Hatta sonunda kitap için mantıklı olup, benim ''Ne alaka yaa, böyle saçmalık mı olur!!'' dediğim bir yer var ki aslında bu güzel bir şey. Bu kitap ''Kader Serisi''nin ilk kitabı. İkinci kitap çıkmış olsaydı, ilk kitabı bitirir bitirmez o an düşünmeden sipariş verirdim, çünkü içimde 2. kitap çok daha güzel olacağı yönünde bir his var. 
Kitabın kapağına da diyecek hiçbir şey bulamıyorum. Cilt kısmının rengi tuhaf bir sarı ki bu sarı benim çok çok hoşuma gitti, ne kadar arkadaşlarım hiç beğenmese de. Ayrıca kitabın sayfalarının kenarları da sarı. Bunun da kitaba ayrı bir çekicilik katmış olduğunu düşünüyorum.

alıntı

Kitabı öneriyor muyum??
Evet!

Mutlaka okumalısınız diyemeyeceğim ama okurken zevk alınabilecek bir kitap. Aslında bu ''kesinlikle okumalısınız'' cümlesini 2. kitapta kuracağım gibime geliyor, umarım hayal kırıklığına uğramam. Ha bu arada 2. kitabın adı ''Morötesi''. Heyecanla bekliyorum bakalım (N'olur hayal kırıklığına uğramayayım T.T) . Benden önce çıkacağı yönünde haberdar olursanız bana haber etmeyi unutmayın.

<<Yarı ona yarı kendime, ''Aptallığına dön tabii,''dedim. ''Bir şeyi anlamıyor olman o şeyin aptalca olduğu anlamına gelmez. Senin Hortlakların yollarını anlamanı beklediğimden değil tabi.''>>

İlk defa kitap tanıtımı yaptığım için biraz tedirginim doğrusu. Umarım okurken zevk almışsınızdır. Ve umarım kitabı adam gibi, doğru dürüst  tanıtabilmişimdir.